"İstanbul'daki tüm inşaatlar hemen durdurulmalı"

“Değişen İstanbul’un Kentsel Çevresinden Seçmeler” kitabının editörü Pınar Erkan Bursa, İstanbul’un hor kullanıldığını belirterek, “Radikal kararlarla önlemler alınmalı. İlk önce yapılacak olan, derhal her türlü inşaat faaliyetinin durdurulmasıdır. İstanbul hiç bitmeyen bir şantiye, bunun sona ermesi gerek.” dedi.

30 Mayıs 2023 - 15:07

Editörlüğünü gazetemiz yazarlarından, İstanbul araştırmacısı akademisyen-yazar Pınar Erkan Bursa’nın üstlendiği “Değişen İstanbul’un Kentsel Çevresinden Seçmeler” kitabı yayınlandı. Nobel Akademik Yayıncılık’tan çıkan 198 sayfalık kitapta Ahsen Karagöl, Ali Kılıç, Bora Yerliyurt, Emine Çoban Şahin, Ercan Koç, M. Doruk Özügül, Özgün Arın, Özlem Belir, Pınar Erkan Bursa, Sevda Duygu Kolbay ve Yağmur Saluk’un yazıları yer alıyor. Kitap, yüzyıllardır devam eden bir mimari ve kentsel değişim içinde olan İstanbul’un mimarlık, peyzaj mimarlığı tarihi ve şehircilik yaklaşımları açısından değişen çehresini aktarıyor.

Kitabı ve İstanbul’u Pınar Erkan Bursa’ya sorduk.

  • Böyle bir kitap hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?

İstanbul çalıştığım için kitap üretmem gerekiyor. Bu akademik bir çalışma. Önümüzdeki zamanlarda farklı içerik ve yaklaşımlarla başka İstanbul kitapları da gelecek. Onları ben muhtemelen tek başıma yazacağım. Somut, kalıcı bir şeyler üretmek lazım.

“200 YILDIR SÜREKLİ DEĞİŞİYOR”

  • Kitabın tanıtımında “İstanbul, yüzyıllardır devam eden bir mimari ve kentsel değişim içindedir” cümlesi var. Bir şehrin biteviye değişmesi normal mi? Yoksa ‘İstanbul’umuza mı özgü?

İstanbul ile ilgili olarak benim en önemli birkaç odağımdan biri, belki de en önemlisi, İstanbul’un özellikle son 200 küsur yıldır sürekli bir değişim halinde olmasıdır. Şehirler aynı kalmıyor, değişiyor elbette. Ancak bu değişimin boyutları önemli. İstanbul’un bu kadar çok değişmesi dünyanın diğer şehirlerine kıyasla olağan değil. Dünya üzerinde 18 milyon nüfuslu başka bir şehir de yok. Birçok şey bu şehre özgü fakat en azından son 200 yıldır sürekli devam eden değişim, giderek artan oranda rant ve sömürü odaklıdır. Başlangıçta daha az böyleydi. 18. yüzyılda Sadabad’ta, mesela Cedvel-i Sim kanalı yapılırken derenin yatağı değiştirilmiştir ve fakat oluşturulan havuzlar nedeniyle halkın sandallarla köye ulaşmasını sağlayan dar geçitler kapatılmıştır. Bunu değil de, Cedvel-i Sim’in o devirde ne kadar şahane yenilikçi bir mimari eser olduğunu konuşuruz daha çok. Böyle uygulamalar yapılırken her zaman toplum yararına bir zarar görürsünüz. Bireysel yararların toplamının toplumsal yarar oluşturmadığını tekrar tekrar konuşmak zorundayız.

  • Bahsedilen bu değişimleri tarihsel olarak sıralayıp bölümlere ayırsak, nasıl bir tablo çıkar karşımıza?

İstanbul’un klasik dönem yapılaşma biçimi ve kentsel çehresinin değişmeye başlaması 18. yüzyıldır. Bu yüzyılda başlayan değişimler, 19. yüzyılda ciddi ivme kazanmış. Hattı Humayun sonrası dizi dizi kanunlar çıkarılmış. Kentsel alandaki değişim ve dönüşümün yasal altyapısı oluşturulurken Osmanlı Devleti’nin Batı ile ilişkileri değişiyor. Birçok etken var. Nüfus artıyor bir defa. Haliç üzerinde köprüler inşa ediliyor. Bunlar etkisi çok büyük değişimler. Şehir içinde dolaşım ve ulaşım değişiyor. Şirketi Hayriye vapurlarıyla kentin periferisine ulaşmak mümkündür artık. Belediye hizmetleri modernleşiyor. 19. yüzyılda hesaplasanız muhtemelen şehrin 2000 yıllık geçmişinin toplamı kadar değişim ve dönüşümün tek bir yüzyılda yaşandığını bulabilirsiniz. 

  • Tarih boyunca kentin değişimine bakınca müspet mi menfi mi değişimler öne çıkıyor sizce?

19. yüzyılda yapılan değişiklikler, Osmanlı devri modernleşmesi açısından önemli. Batı ülkeleriyle de koşut gider. Batıda toplum yararını öne çıkaran arayışlar daha fazladır ama olsun. Modern mimari böyle çıkmıştır ortaya. Bunda salgın hastalıkların etkisi çok az ifade edilir. Corbusier’nin modern mimarlığın babası olduğu söylenir fakat adamın hijyen takıntısından kimse söz etmez. Pilotis kullanarak binaları gerçekten ne sebeple yerden yukarı kaldırdığını söylemez kimse. Servis alanı açmışmış. Neden o kadar çok pencere var, neden her yer hastane beyazı, neden kapıdan içeri girince lavabo karşılıyor seni? Fransız gelenekleri. Sadece o mu? Modern mimarinin ortaya çıkışının temel ayaklarından biri, salgın hastalıkların felakete dönüşen etkilerini çoğaltan olumsuz kentsel yaşam koşullarını sağlıklı, aydınlık, hijyenik hale getirme çabasıydı. Bu bakımdan değişim girişimleri son derece olumlu. Kitabın sadece editörlüğünü yapmadım. Bir bölümünü de ben yazdım. Orada İstanbul’un salgın hastalıklardan nasıl etkilendiğini anlattım bir parça. 

İSTANBUL ÇALIŞAN 10 AKADEMİSYEN

  • Kitapta siz hariç, 10 akademisyenin imzası var. Bu kişiler nasıl seçildi?

Değişen İstanbul’u anlatabileceğimiz içerikleri çalışan akademisyenler hepsi. Tek kitapla olacak iş değil, İstanbul’daki değişimleri ele alan kitap dizisi yapmak gerekir. Bizimkisi bu hedefe odaklı bir başlangıç sadece. Mimarlık tarihi, peyzaj mimarlığı tarihi ve şehircilik yaklaşımları açısından İstanbul’un değişen çehresini anlatan bir seçki... Kitabın yazarları, kendi araştırma alanlarına göre İstanbul üniversitelerinde mimarlık ve şehirle ilgili yaptıkları çalışmalardan ulaştıkları bilgileri, yazdıkları bölümlerde aktardılar. Akademik bir çalışma fakat meraklı her okuyucuya hitap edecek şekilde yazmaya özen gösterdik. Ağır bir akademik dilden kaçınmaya çalıştık. İstanbul Gedik Üniversitesi’nin Mimarlık Şehircilik ve Tasarım Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesinde çalışılan, araştırma merkezi müdürümüz Doç. Dr. Özlem Belir’in çok desteğiyle hayata geçmiş, İstanbul araştırmalarına katkıda bulunmak isteyen bir kitaptır. 

  • Bu kitabı kimler/neden okusun istersiniz?

İstanbul’u merak eden herkes okuyabilir. Akademik çalışmalar kütüphane raflarında kalıyor. Belirli ağır bir üslupla yazıldıkları için yaygın okunmaları zor. Öte yandan kaynak kullanımı ve gösterimi, okunması çok kolay İstanbul kitaplarında ciddi bir sorun bence. Yayınevleri, kaynak gösterimi az kitaplar peşinde. Kitapçılarda bu türden çok kitap var. Herkes İstanbul uzmanı artık. Ben bu nedenle yıllardır radyo programlarımdan yola çıkan bir kitap yazamadım, talep olmasına rağmen. Bu kitapta akademik üslubun, akademik olmayan okuyucunun zorlanmayacağı seviyede tutulduğu ama içerik ve yaklaşım olarak akademik sorumluluğu da gerektiği gibi taşıyan bir dengeyi tutturmaya çalıştık.

“İSTANBUL İÇİN YAPILABİLECEKLER BİTMEZ”

  • “..hor kullanılan bu kıymetli şehrin devamlılığını sağlamak..” ifadesine atıfla; bugünün İstanbulu’nu nasıl görüyorsunuz?

Çok hor kullanıldığını görüyorum. Yönetimsel bakımdan İstanbul’un geçmişini, geleceğini, içinde yaşayan ahalinin yararını düşünerek yeterli önlem alındığı kanaatinde değilim. Kemikleşmiş çıkar ağları çok sıradanmış gibi davranılıyor. Kaldırımdan birini çevirip sorun, yadırgamayacak. İmkan verseler kendi de aynı şeyi yapacak çünkü. İnsanların beklentileri düşük olunca, sonuç da ona göre biçimlenir. Radikal kararlarla İstanbul önlemleri alınmalı ve ilk önce yapılacak olan, derhal her türlü inşaat faaliyetinin durdurulmasıdır. İstanbul hiç bitmeyen bir şantiyedir, bunun sona ermesi gerekiyor. Evet, bu mümkündür. Yeter ki toplumsal yararı diğer çıkarların önüne koyabilecek zihniyet gelişsin. Dünyada birçok örneği var.

  • Yakın ve uzak gelecekteki İstanbul’a dair yorum ve tasavvurlarınız neler?

İstanbul, tüm olumsuzluklara karşın tüketilemeyen, hala güzel bir şehir.  Çözüm üretmek için toplum olarak vicdanımızı yoklamamız gerekiyor. Tarih, şahane bir umut kaynağıdır. O nedenle İstanbul için yapılabilecekler bitmez. Bunun için sorumluluk sahibi yetişkin davranışı sergileyecek, tutarlı, dirayetli, kent ve toplumsal yararını kişisel çıkarların önüne koyması gerektiğini idrak etmiş mertebeye ulaşılsın diye kendi alanımız ve olanaklarımız dahilinde çalışmaya devam ediyoruz. Kitap da bu bakımdan küçük bir katkıdır umarım.





 


ARŞİV