“İstanbul Sözleşmesi uygulansın”

İnfaz paketini değerlendiren Avukat Selmin Cansu Demir: “Yeni infaz düzenlemesinde öldürme ve eşe, kardeşe, altsoya karşı yaralama suçlarının kapsam dışında olması, kadına karşı şiddet uygulayan faillerin tahliye olmayacağı anlamına gelmiyor” açıklamasını yaptı. Demir, İstanbul Sözleşmesi yükümlülüklerinin yerine getirilmesi gerektiğini belirtiyor

01 Nisan 2020 - 15:02

Korona virüsü salgını nedeniyle yeniden gündemine alınan "infaz paketi" TBMM Başkanlığı'na sunuldu. Geçen hafta muhalefet partilerinin görüşüne sunulan teklif taslağında yer alan cinsel istismar ve uyuşturucu ticareti ve imaline ilişkin suçlar, infaz indirimi kapsamı dışına çıkarıldı. Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı Başkan Yardımcısı Avukat Selmin Cansu Demir ile yeni infaz paketinin detaylarını konuştuk. Demir, “Kadına karşı şiddetin yeni infaz düzenlemesinin kapsamı dışında olduğu belirtilse de ceza kanunlarımızda özel olarak kadına karşı suç başlığı altında bir düzenleme olmadığını belirtmeliyiz. Bu nedenle yeni infaz düzenlemesinde öldürme ve eşe, kardeşe, altsoya karşı yaralama suçlarının kapsam dışında olması, kadına karşı şiddet uygulayan faillerin tahliye olmayacağı anlamına gelmiyor.” diyor.

İNFAZ PAKETİNDE NELER VAR?

Yeni infaz yasa taslağı neleri içeriyor?

Oldukça kapsamlı bir taslak açıklandı. 31.03.2020 tarihi itibariyle TBMM’ye sunulan yasa taslağında; 30.03.2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından mevcut hapishane doluluğunu gidermeye yönelik bir düzenleme yapıldığını söylemek mümkün. Koşullu salıverme için hükümlünün hapishanede geçirmesi gereken süre cezanın üçte ikisi iken bu sürenin cezanın yarısına kadar indirildiğini görüyoruz. Koşullu salıverilmesine 1 yıl kalan hükümlü, denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak tahliye olabiliyordu, bu süre de taslakta 3 yıla çıkarılıyor. Örnek vermek gerekirse 30.03.2020 tarihinden önce işlenen hırsızlık suçu için 6 yıl hapis cezası alan bir kişi, cezasının tümünü dışarıda geçirebilecek.

30.03.2020 tarihinden sonra işlenecek suçlarda ise koşullu salıverme için hapishanede geçirilmesi gereken sürenin cezanın üçte ikisinden yarısına çekildiğini, denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasının ise cezanın miktarına bağlı olarak değiştiğini görüyoruz. Bu durumda verilen hapis cezası ne olursa olsun, hükümlünün cezasının yarısının beşte dördünü infaz kurumunda geçirmesi gerekecek. Öne çıkan başkaca düzenlemeler de var: Sıfır altı yaş grubunda çocuğu olan anne mahpuslar için tutukluluğun ve hapis cezasının konutta çektirilmesini mümkün kılan hükümler mevcut. Ayrıca infaz hakimliğinin güçlendirildiği; hapis cezasına ara verme, mazeret izni, ödüllendirme, disiplin cezaları gibi düzenlemelerde de yeniliklere gidildiği görülüyor.

Berfin Özek’i yüzüne kezzap atarak yaralayan erkeğe 13 yıl 6 ay ceza verilmesi çok tartışılıp tepki çekmişti. Bu kapsamda yaralama suçunun canavarca hisle işlenmesi halinde cezanın artırılması da düzenlenmiş.

Cinsel istismardan hüküm giyenleri kapsayacak mı?

Yapılan açıklamada cinsel saldırı ve istismarın kapsam dışı olduğu belirtildi ancak TBMM’de nasıl kabul edileceğini, herhangi bir değişikliğe uğrayıp uğramayacağını bilmiyoruz. Mevcut infaz kanununda cinsel istismar ve nitelikli cinsel saldırı suçları, mükerrerlere özgü infaz rejimine tabii. Bu suçları işlemiş kişilerin koşullu salıverilme süresi, diğer faillerden farklı olarak cezalarının 4’te 3’ü olarak belirlenmişti, şimdilik bunun korunduğunu görüyoruz.

İstismarı kapsaması halinde bu durumu hukuki ve sosyal açıdan nasıl değerlendirmek gerek?

Hapishanede sağlık hizmetlerine ve hijyen olanaklarına erişebilme imkânı çok kısıtlı. Ayrıca kapalı bir ortam olduğu için içeride virüsten korunabilmek, sosyal izolasyon gibi tedbirler alabilmek mümkün değil. Hapishanelerde virüsün yayılma riski mahpusların yaşam ve sağlık haklarını tehdit ediyor. Her kim hangi suçtan hüküm giyerse giysin yaşam hakkı devletin güvencesinde olmalı. Bununla birlikte, çocuğa ve kadına karşı suç işleyen faillerin af niteliğinde bir düzenleme ile salıverilmesi ise kamu sağlığını korumak için alınacak tedbirlerin çok daha ilerisinde farklı toplumsal sonuçlar doğuracak bir adım. İstismarı meşrulaştıran düzenlemeler, daha önce de defalarca getirilmeye çalışılmış ancak toplumda karşılık bulamamıştı. Mağdurların hayatını derinden etkileyecek bu türden bir değişikliğin Covid-19 virüsü bahane edilerek yangından mal kaçırır gibi yapılmasından endişeleniyoruz.

KADINA ŞİDDET KAPSAM DIŞI MI?

Kadına yönelik şiddetin yeni infaz düzenlenmesinde kapsam dışı bırakıldığı da konuşuluyor.

Kadına karşı şiddetin yeni infaz düzenlemesinin kapsamı dışında olduğu belirtilse de ceza kanunlarımızda özel olarak kadına karşı şiddet suçu başlığı altında bir düzenleme olmadığını belirtmeliyiz. İstanbul Sözleşmesine göre tehdit, zorlama veya özgürlüğün kısıtlanması da dahil olmak üzere, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri kadına karşı şiddettir. Üstelik mağdurla failin aynı evi paylaşıp paylaşmaması ya da aile bireyi olup olmaması da önemli değildir. Bu kapsamda bir kadına karşı işlenecek şiddet eylemleri, ceza kanunumuzda farklı suçların kapsamına girebiliyor. Kadına karşı şiddet, fail tarafından sadece fiziksel ya da cinsel eylemlerle işlenmediği gibi eski eşe, eşin aile bireyine, evli olmayan partnere ya da ısrarlı takip mağduruna da yönelebiliyor. Bu nedenle yeni infaz düzenlemesinde öldürme ve eşe, kardeşe, altsoya karşı yaralama suçlarının kapsam dışında olması, kadına karşı şiddet uygulayan faillerin tahliye olmayacağı ya da lehe düzenlemeden faydalanmayacağı anlamına gelmiyor.

Bu noktada İstanbul Sözleşmesi’nin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Ne dersiniz?

Tarafı olduğumuz İstanbul Sözleşmesi, önleme ve korumaya da odaklanıyor. Adli vakıalar için de şiddet ve cinsel suçların ciddiyetleri dikkate alınarak, etkili, orantılı ve caydırıcı cezalarla cezalandırılması için gerekli yasal tedbirlerin alınmasını, bu kapsamda hüküm giyen şahısların izlenmesini veya bu şahısların kontrol altında tutulmasını, failin daha önce benzer suçlardan hüküm giymesinin cezanın belirlenmesinde ağırlaştırıcı koşul olarak düzenlenmesini öngörüyor. Bu yükümlülüklerin acilen yerine getirilmesi gerekirken biz tekerrür halinde suç işlemiş failleri kontrolsüz bir şekilde hapishanelerden çıkarıyor; 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un uygulanmasını Covid-19 nedeniyle HSK Genel Kurulu kararı ile etkisizleştiriyoruz.

Af niteliğinde bir düzenleme yapılırsa bunun kadına karşı şiddetin ve çocuk istismarının önünü açacağını düşünüyor musunuz?

Af niteliğindeki düzenlemeler toplumun genelinde cezasızlık algısı yaratıyor. Kadın ve çocuklara karşı işlenen suçlarda af niteliğinde bir düzenleme getirilmesi ise yasa eliyle istismar ve şiddetin meşrulaşması anlamına gelecek. Hapishanelerin dolup taşmasının bedelinin mağdurlara, kadın ve çocuklara ödetilmemesi gerekir. Böyle bir durumun olması halinde suç mağdurlarının adalete olan inançları olumsuz etkilenecek ve kendilerini güvensiz hissetmelerine neden olacak. Kaldı ki suça maruz bırakılan kişinin hukuk karşısında hesap sorabilmesinin onun yargıya duyduğu güven ile ilgili olduğunu biliyoruz. Mağdurlarda yaratılacak bu olumsuz duygunun ve faillerin salıverilmesi ile içine düşecekleri şiddet tehlikesinin telafisi mümkün olmayacak. Bununla birlikte bu tür suçların önlenememelerinin nedeni, cezaların azlığı ya da ağırlığı değil, etkili ve kaçınılmaz olmaması, faillerin kendilerinde hak görüp cezalandırılmayacağı inancıyla hareket etmeleri. Toplumda herkesin bir çocuğa ya da kadına zarar verdiğinde bunun hukuki sonuçları olacağını ve bu sonuçlardan kaçamayacağını bilip içselleştirmesi, bu öngörü ile hareket etmesi gerekiyor.  Ne yazık ki 3 – 4 senede bir yapılan af mahiyetindeki bu tür değişiklikler tam tersi bir etki yaratıyor.


“ÇOCUKLAR İÇİN GEÇİCİ DÜZENLEMELER VAR”

Siz vakıf olarak çocuklar için özel çalışıyorsunuz. Düzenlemede çocuklar için değişiklikler var mı?

TÜİK güvenlik birimlerine gelen mağdur çocuk sayısını en son 2018’de açıklamıştı. Buna göre de suç mağduru olarak gelen 137 bin 482 çocuğun yüzde 59,1’i yaralama, yüzde 13,5’i cinsel suçlar, yüzde 6,8’i aile düzenine karşı suçlardan mağdur olmuş. Tüm bunlar çocukların yoğun bir şiddet tehlikesi ile baş başa olduğunu, cezaları artırmanın tek başına bir anlamı olmadığını gösteriyor.  Adli sisteme “suça sürüklenen çocuk” sıfatıyla giren çocukların sayısı da her geçen gün artıyor. Artık çocukları istismar edenlerin değil çocukların korunması gerekiyor. Bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakmanın son çare olması ilkesi esas alınarak mahpus çocuklara ilişkin kalıcı düzenlemelere ihtiyaç var. Yasa taslağında ise 30.03.2020 tarihinden önce suça karışmış çocukların hapishanede geçireceği sürelere ilişkin için geçici düzenlemeler getirilmiş. Bu kadar önemli bir yasa taslağının çocuk haklarının temel ilkelerini esas alarak tüm çocuklar için kapsayıcı bir şekilde hazırlanmış olmasını dilerdik.

Sizin önerileriniz nelerdir?

Hapishanelerin mevcut kapasitesinin çok üstünde dolması, mevcut ceza adalet sisteminin genel ve özel önleme amaçlarını yerine getiremediğini ortaya koyuyor. Bu nedenle hapishaneleri boşaltmak gibi pansuman niteliğinde geçici çözümler bulmak yerine hak temelli kalıcı çözümleri hayata geçirmek gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasının dışında insan hakları standartlarına da uygun hareket edilmeli. Özünde bir tedbir olan ancak Türkiye’de adeta cezalandırma şeklinde uygulanan tutuklama yerine, cezası az olan bazı suçlarda adli kontrol hükümleri uygulanabilir yine bu tür suçlarda kesinleşen hapis cezalarının belirli bir süre ertelenmesi düşünülebilir. Yapılması gereken en önemli şeylerden biri ise ifade özgürlüğü ihlal edilerek hapsedilen kişilerin serbest bırakılması.


ARŞİV