İklim krizinin gölgesinde İstanbul

İstanbul Planlama Ajansı’nın raporuna göre İstanbul, aşırı sıcaklara ve kuraklığa karşı giderek kırılganlaşıyor. Çocuklar, yaşlılar ve düşük gelir gruplarının yaşadığı bölgeler hem kuraklık hem ısı adası etkisi açısından en riskli alanları oluşturuyor

17 Ekim 2025 - 09:37

İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) yayınladığı “İklim Krizinin İzleri: İstanbul’da Kentsel Isı Adası Etkisi ve Kuraklık” başlıklı rapor, kentin hem aşırı sıcaklara hem de su kıtlığına karşı giderek kırılganlaştığını ortaya koyuyor. Araştırma, kentleşmenin hızlandığı, yeşil alanların azaldığı ve su kaynaklarının baskı altında olduğu İstanbul’da, iklim krizinin mekânsal adaletsizlikleri derinleştirdiğini gösteriyor.

KENTLEŞME VE KRİZ 
Birleşmiş Milletler verilerine göre, 1950’de dünya nüfusunun yüzde 30’u kentlerde yaşarken bu oran 2018’de yüzde 55’e yükseldi. 2050’de ise yüzde 68’e ulaşması bekleniyor. Türkiye’de de tablo benzer: 2024 itibarıyla nüfusun yüzde 67,2’si yoğun kentlerde yaşıyor.Bu hızlı kentleşme, altyapı kırılganlıklarını artırıyor. Raporda, 2000–2030 arasında sel riski altındaki kentsel alanların 2,7 kat, kuraklık riski altındaki alanların ise yaklaşık iki kat büyüyeceği; her iki riski aynı anda yaşayan bölgelerin 2,5 katın üzerinde genişleyeceği belirtiliyor.

 

ISI ADASI ETKİSİ 
İPA’nın araştırmasına göre İstanbul’da yüzey sıcaklıkları yaz aylarında 21 ila 45 derece arasında değişiyor. Beton ve asfalt yüzeylerin ısıyı hapsetmesi, yeşil alanların azalması ve enerji tüketiminin artması, kentin mikroiklimini dönüştürüyor. Rapora göre, kent merkezleri hem çevresindeki yerleşimlerden hem de küresel ortalamadan iki kat daha hızlı ısınıyor. Bu tablo yalnızca çevresel bir sorun değil, aynı zamanda mekânsal eşitsizliğin de göstergesi.Yoğun kentleşme ve gri yüzeylerin baskın olduğu Esenler, Bahçelievler, Bağcılar ve Güngören gibi ilçeler ısı adasının en yüksek yoğunluğuna sahip bölgeler arasında. Buna karşın, yeşil alan oranı yüksek ilçeler görece daha serin kalıyor.

YAŞLILAR, ÇOCUKLAR, KADINLAR VE YOKSULLAR
Aşırı sıcaklıkların etkisi herkes için aynı değil. Yaşlılar, çocuklar, kadınlar ve yoksullar ısı adası etkisine karşı en kırılgan gruplar arasında yer alıyor. İstanbul’da 65 yaş üzeri nüfus oranı yüzde 7,3. Bu grubun yüzde 77,5’inde kronik hastalık bulunuyor. Türkiye Yaşlı Profili Araştırması’na göre 300 binin üzerinde yaşlı İstanbullu, aşırı sıcaklar nedeniyle ciddi sağlık riski altında. Kadınların ise yüzde 60’ından fazlası, klima veya vantilatör bulunmayan ev içi ortamlarda günlük yaşamını sürdürüyor. Çocuk nüfusunun yoğun olduğu Esenyurt, Küçükçekmece, Zeytinburnu ve Haliç çevresi gibi bölgeler, aynı zamanda yüzey sıcaklıklarının da en yüksek olduğu yerler. Raporda, “Yoksulluk oranlarının dağılımı ile çocuk ve 65 yaş üzeri nüfusun risk yoğunlaşması büyük oranda aynı düzeyde riske sahiptir” deniliyor.

ÖLÜMCÜL SONUÇLAR YARATIYOR
İstanbul’da 2004–2017 yılları arasında tespit edilen 30 sıcak hava dalgasının 20’sinde ölüm oranlarında ciddi artış gözlendi. Toplam 334 gün süren bu sıcaklıkların 257 gününde, 4 bin 281 beklenenin üzerinde ölüm kaydedildi. Küresel ölçekte bakıldığında, UNEP verilerine göre 1,5°C sıcaklık artışı senaryosunda 2030 itibarıyla 80 milyon tam zamanlı iş kaybı ve 2,3 trilyon dolarlık ekonomik zarar bekleniyor. Dünya Sağlık Örgütü ise 2050’ye kadar 250 binin üzerinde sıcaklık kaynaklı ölüm öngörüyor.

İSTANBUL’UN SU DENGESİ BOZULUYOR
İklim krizinin ikinci etkisi olan kentsel kuraklık, kentin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. İPA’nın raporuna göre İstanbul, analiz edilen 264 küresel kent arasında hem kuraklık maliyetinde hem de kırılganlıkta orta düzey risk taşıyor. İstanbul’un su ihtiyacı 10’dan fazla baraj ve regülatörden karşılanıyor. Avrupa yakasında Terkos, Büyükçekmece, Sazlıdere; Anadolu yakasında Ömerli, Darlık ve Elmalı barajları öne çıkıyor. Ancak artan nüfus ve azalan yağışlarla birlikte Melen Çayı’na bağımlılık son on yılda hızla arttı. 2013’te İstanbul’un su arzının yüzde 33’ü Melen’den sağlanırken, 2025 itibarıyla bu oran yüzde 52’ye çıktı. 2024 yılında kente verilen toplam su miktarı 1 milyar 161 milyon metreküp olarak kayıtlara geçti.İSKİ verileri, baraj doluluk oranlarının 2025 Eylül sonunda yüzde 31’e gerilediğini gösteriyor. 2023 yazında 55 gün boyunca yalnızca iki gün kayda değer yağış düşmesi, su kaynaklarının üzerindeki baskıyı gözler önüne serdi.

MEGA PROJELER SUYU TEHDİT EDİYOR
Rapor, mega projelerin kentin ekolojik dengesini zayıflattığını vurguluyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu ve İstanbul Havalimanı’nın orman ve su havzaları üzerindeki tahribatı, karbon yutak alanlarını daralttı. Özellikle Kanal İstanbul Projesi’nin, Sazlıdere Barajı (88 milyon m³ kapasite) ve Terkos Gölü (İstanbul’un su hacminin yüzde 18,7’si) gibi kaynaklarda kayıplara neden olacağı; yeraltı sularında tuzlanma riskini artırarak içme suyu rezervlerini tehlikeye atacağı uyarısı yapılıyor.

SU TÜKETİMİNDE DERİN UÇURUM
İstanbul’da su tüketimi, gelir dağılımındaki eşitsizliği de yansıtıyor. Hanelerin yalnızca yüzde 1’i toplam suyun yüzde 8’ini kullanırken, düşük tüketimli haneler bu miktarın yedide biri kadar suya erişebiliyor. İşletmelerde de durum benzer: Metropoldeki işletmelerin yüzde 2’si toplam su talebinin yüzde 60’ını oluşturuyor. Bu veriler, su kullanımının hem ekonomik hem de sosyal statüyle doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor.


ARŞİV