Haydarpaşa’nın karşı komşusu: Yeldeğirmeni

“Haydarpaşa Garı’nın Yeldeğirmeni Mahallesi’nin Mekansal Kimliğine Etkisi” araştırmasını Elifcan Duygun ile Doç. Dr. R. Gökhan Koçyiğit ile konuştuk. Duygun, “Tarihi dokuyu deneyimleyebilmek, yapıları kullanabilmek çok kıymetli. Ancak bu değer sadece başlı başına yapıların ayakta durması olarak nitelendirilemez. Toplumsal grupların katmanlaşarak birarada yaşaması başka bir diğer değerli nokta” diyor

03 Mart 2022 - 11:36

Kadıköy Belediyesi Akademi’nin Akademi Serisi’nin ilk kitabı olana “Haydarpaşa Kitabı: Kent, Mekân, Mücadele” geçtiğimiz yıl okurlarla buluşmuştu. Garın kent yaşamı içindeki önemine dair kaleme alınan makaleler aynı zamanda bu mirasın tarihsel, sosyal ve kültürel etkilerine de cevap arıyor.  Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Mimarlık Bölümü Bina Bilgisi Kürsüsü doktora öğrencisi Elifcan Duygun ile Doç. Dr. R. Gökhan Koçyiğit de “Haydarpaşa Garı’nın Yeldeğirmeni Mahallesi’nin Mekansal Kimliğine Etkisi” araştırma yazısıyla Kadıköy’ün kendine has özellikleri olan bu mahallenin değişimine odaklanıyor. Duygun ve Koçyiğit ile hem Haydarpaşa Garını hem de Yel değirmeni Mahallesi’nin tarihi kimliği ile dönüşen yüzünü konuştuk.

-Haydarpaşa Kitabı’ndaki makalenize dayanak olan aslında sizin 2015 yılında  Yeldeğirmeni Mahallesi'ndeki tüketim mekanlarının katmanlaşması hakkında hazırladığınız yüksek lisans teziniz. Bu çalışmayı konuşarak başlayalım isterseniz. 

Elifcan Duygun: Yeldeğirmeni Mahallesi hem akademik hayatımda hem de günlük hayatımda sahip olduğu yer açısından benim için çok özel bir yere sahip. Bugün elinizdeki çalışma aslında 2015 yılından beri aralıklı olarak alana dair yürüttüğümüz araştırmanın bir çıktısı. “Yeldeğirmeni Mahallesi’ndeki Tüketim Mekanlarının Katmanlaşması: Karakolhane Caddesi Örneği” başlıklı yüksek lisans tezimde Karakolhane Caddesi ve çevresindeki tüketim mekanlarını inceledim. Bu tez çalışmasını Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Bina Bilgisi programında Gökhan Hoca danışmanlığında gerçekleştirdim. Araştırmaya başlamadan önce Yeldeğirmeni bizler için kafelerinde oturduğumuz, alışveriş yaptığımız, arkadaşlarımla buluştuğumuz kısaca okul ve iş dışında zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz bir yerdi zaten. Çalışmaya başlama itkim özellikle Karakolhane Caddesi boyunca sayıları gün geçtikçe artan yeme içme mekanları olmuştu. Savım yeme içme mekanlarının hızla çoğalacağı ve buradaki dokunun tek tipleşeceği yönündeydi.

-Bu görüşünüz doğrulandı mı?

Elifcan Duygun: Alan çalışması sırasında elde ettiğim bulgular kendi savımı yanlışladı. Tüketim mekanları ve bunların mekansal organizasyonları alandaki tüketici gruplarını temsil ediyordu ve bizim düşündüğümüz gibi bir tek tipleşme söz konusu değildi. Aksine konut yoğunluğunun fazla olduğu Karakolhane Caddesi ve çevresi, özellikle benim çalışmamı yürüttüğüm 2015-2017 yılları arasında, farklı yaşam tarzı ve bununla ilişkili olarak farklı tüketim tarzlarını pratik eden mahalle sakinlerinin ve ziyaretçilerin bir arada bulunabildiği özgün bir örnek sunuyor.   Tabii ki benim yüksek lisans çalışmam kitapta iç bölge olarak tanımladığımız alanla kısıtlı idi. Daha sonra yürüttüğümüz çalışmalarda Rıhtım Caddesi paralelinde gelişen bölgeye dair araştırmalarımız da oldu. Bu son çalışmayla iki bölgeyi bir arada değerlendirme ve sunma şansı elde ettik.

-İki bölgenin arasındaki farklar neler peki?

Elifcan Duygun:Mahallenin diğer bir alt bölgesi olarak tanımlayabileceğimiz, Karakolhane Caddesi ile Rıhtım Caddesi arasında kalan bölgede konut dokusu yerini kademeli olarak iş yeri, ofis ve ağırlama mekanlarına (oteller, hosteller, türkü barlar, barlar gibi) bıraksa da yıllardır mahallenin iki alt bölgesinin de kendi dinamikleriyle yaşadığı tartışmasız bir gerçek. Bu nedenle Yeldeğirmeni Mahallesi geçmişten günümüze farklı tipolojileri, dinleri, dilleri ve insanları ile çok katmanlı bir yapıya sahip. Sakinleri de her İstanbullu gibi bu duruma çok alışkın. Bu nedenle mahalleye gelen herkes farklı, ama öteki değil. Tez çalışması ve sonrasında sürdürdüğümüz diğer çalışmalarda belirttiğimiz bir husus bulunuyor. Gerçekleştirdiğimiz çalışmalar, yaşayan bir varlık olarak kente dair aldığımız kesitler. Bu nedenle iç ve dış itkilerin değişmesi haline dönüşüm yönünü değiştirebilir. Bu dış itkilerden en önemlisi olarak sanırım hayata geçirilmesi halinde Haydarpaşa Port olarak bilinen Haydarpaşa Limanı ve Garı Dönüşüm projesi olacaktır. Garın inşa sürecinden günümüze mahalle ile kurduğu ilişki düşünüldüğünde, bugün orta sınıfın yaşam alanı olan Yeldeğirmeni Mahallesi, uluslararası sermayenin gerçek bir dönüşüm ve yerinden edilme riskiyle karşılaşacaktır.

-Kent ve kent sorunları üzerine çalışan birçok akademisyen gibi sizin de Haydarpaşa’ya özel bir ilginiz var.

Elifcan Duygun: İstanbul hikayesi Haydarpaşa Garı’nda başlamış şanslı insanlardan biriyim. Haydarpaşa’nın benim için çok farklı anlamları var. Anadolu’da büyüyen biri olarak İstanbul’u, buraya gelmeyi yani bir kapıyı temsil ediyor. İstanbul’da yaşamış bir yurttaş olarak hayatımızın hayranlıkla izlediğimiz, önünden geçerken gözlerimizi ayıramadığımız bir parçamız. Mimar olarak üslubuna, detaylarına, hikayesine, biçemine ve bütün o heybetine hayran olduğum bir eser, kültür mirasımız. Haydarpaşa’nın bize kendini nasıl göstermeyi seçerse öyle bir anlamı var anlayacağınız. Haydarpaşa Garı, içinde bulunduğumuz çağın sıfır noktasını temsil eden bir ruha sahip. Bu yüzden ona bakmak her seferinde tarihte yolculuk etmek ve yeniden bir yolculuğa çıkmakla eş benim için. Haydarpaşa’nın pek çok İstanbullunun kalbinde böyle özel bir yeri olduğuna eminim. Yeldeğirmeni’nde çalışırken Haydarpaşa Garı’nın etkilerine şahit olmamak mümkün değildi. Bu çalışmamız ile mahalle ve gar arasındaki bağ üzerine derinlemesine konuşma şansını elde ettik.

“EMEK COĞRAFYASININ DA BİR PARÇASI

-Haydarpaşa'yı ve Yeldeğirmeni'ni özel kılan şeyler neler?

Gökhan Koçyiğit:  Haydarpaşa Garı, kent üzerinde farklı izler bırakmış. İnşa edildiği dönem itibariyle, endüstri devrimi sonrasında gücünü iyice kaybeden bir devletin modernleşme ve kamusal alanda otoritesini yeniden sağlama çabasını temsil eder. Bu anlamda iki yönlü bir iletişim aracı haline gelir. Hem batıya hem de kendi halkına varlığını hatırlatır. Doğu’dan gelen yolculara Osmanlı’nın Avrupai çehresini göstermek adına Prusya Neo-Rönesans üslubuyla inşa edilmiş eklektisist bir yapıdır. 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında Osmanlı mimarisini temsil eden en önemli yapılardan biridir. Gar yapısı aynı zamanda özgün biçeminin yanı sıra konumu açısından da farklı bir değere sahip. Hem kara ulaşımını hem deniz ulaşımını birbirine bağlıyor. Uluslararası ve ulusal ulaşım trafiğinin bir düğüm noktası olduğu gibi kent içi ulaşımın da önemli bir noktası. Aynı zamanda limanla birlikte deniz ticareti için önemli bir odak yaratıyorlar. Benzersiz kıyı topografyasına karşın su ile kurduğu ilişki bir o kadar zayıf olan İstanbul içinde deniz ile farklı boyutlarda ilişki kurmayı başarıyor.

Elifcan Duygun: Kent belleğinde ise pek çok farklı olayla ilişkili olarak yer ediyor. Haydarpaşa Garı tarihi boyunca pek çok göçe tanıklık etmiş bir yapı. Osmanlı Devleti’nin son döneminde İstanbul’a gelen Türkler ile Anadolu’dan buraya sürülen Karaman Rumları burada buluşmuş. Yıllar sonra, 1940’ların sonuna geldiğimizde Anadolu’dan İstanbul’a çalışmak için gelenlerin umutlarına ve 1955 pogromundan sonra vatanlarından ayrılmak zorunda bırakılanların acılarına sahne olmuş. Pek çok göçün ve umut, hüzün, neşe, acı gibi duyguların izi var. Haydarpaşa Garı’nı özel kılan bir diğer unsur emeğin hareketine tanıklık etmesi. Gar çalışanı hareket memurları, teknikler, hamallar ve diğer memur ve işçiler ile birlikte yıllarca her gün banliyölerden gelip kent içinde çalışan binlerce insanın geçtiği bir nokta olarak İstanbul’un emek coğrafyasının da bir parçası.

Yeldeğirmeni ise İstanbul içinde yakın zamana kadar yalıtılmış kalmayı başarmış tarihi kent merkezlerinden biri. Tarihi dokuyu deneyimleyebilmek, yapıları kullanabilmek çok kıymetli. Ancak bu değer sadece başlı başına yapıların ayakta durması olarak nitelendirilemez. Yeldeğirmeni Mahallesi’nde farklı dönemlerde alana dahil olan toplumsal grupların katmanlaşarak birarada yaşaması ve bunun mekanlar üzerinden okunabilmesi bir diğer değerli noktası. Dar ve orta gelirli bir halkın, farklı din, dil ve kültürlerle bir arada çatışmadan yaşaması tarihsel bir sürekliliğe de işaret ediyor. Elbette birtakım kültürel çatışmalar olacaktır ancak benim mahallede çalıştığım süreçte şahit olduğum şey de bugün küçük şehirlerde karşılaştığımız yardımseverlik ve kabul oldu. Bu nedenle Yeldeğirmeni fiziki ve sosyal yapısıyla birlikte özgün bir duruşa sahip. Bu nedenle mahalleye kalıcı ya da geçici olarak gelenler bu yapılara saygı duymalı.

GARDAN ÖNCESİ VE SONRASI

-Makalenizde Haydarpaşa Garı’nın inşasıyla birlikte değişen bir Yeldeğirmeni panoraması da sunuyorsunuz. Haydarpaşa yapılmadan önce nasıl bir Yeldeğirmeni vardı?

Gökhan Koçyiğit: Yeldeğirmeni Mahallesi oluşmadan önce içinde bulunduğu alan Haydarpaşa Bahçesi/çayırı olarak anılıyor. Bu çayır Haydarpaşa Garı’nın bulunduğu noktadan Acıbadem’e kadar uzanıyor. Bu bölge eski kent haritalarında aynı zamanda Talimhane olarak da isimlendiriliyor. 1802 tarihli Mollo haritasında ilk yerleşime örnek olabilecek bir köşk görülüyor. Mahalle dokusundan önce çayır düğün, panayır, eğlence ve spor etkinliklerinin yapıldığı, yaz aylarında mesire alanı olarak kullanılan bir alan. III. Selim zamanında bazı çeşmeler ve sofalar yapılıyor. V. Murat ve II. Abdülmecit’in sünnet düğünleri ile Adile Sultanın düğününün Haydarpaşa Çayırı’nda yapıldığı bilinen önemli etkinlikler arasında sayılabilir.

1774-1789 yılları arasında sarayın ve halkın un ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yaptırılan dört adet yel değirmeni, kendisi de mahalleli olan Semavi Eyice’nin aktarımına göre yüz yıl kadar sonra ortadan kalkıyor. 1786 yılına ait Kauffer haritasında mahallede bir yapılaşma gerçekleşmediği görülse de ortaya çıkan yollardan birinin günümüzdeki Karakolhane Caddesi aksına en yakın yol olduğu görülür. 19. yüzyılın ilk yarısı biterken mahallede görülen yollar hala organik ve düzenli bir yapı tipolojisinden söz etmek imkânsız.

Elifcan Duygun: İstanbul’da 1840 yılı sonrasında yeni kentsel alanların planlaması ve buradaki inşaat faaliyetleri, kent içi yangınları önlemek ve imar faaliyetlerini takip edebilmek için oluşturulan Ebniye Nizamnamelerine göre yürütülüyor. Yeldeğirmeni Mahallesindeki kent planı da bu nizamnamelere göre şekilleniyor. 1906 tarihli Goad haritasında bu planı okuyabiliyoruz. Ebniye Nizamnameleri kentsel alanın büyüklüğüne göre küçük meydancıklar ve anıt alanları oluşumuna da izin vermiş. Günümüzde Yeldeğirmeni ve İskele Sokak kesişimindeki meydancığın tarihi de bu yıllara kadar uzanıyor. Yine Goad haritası üzerinden okunabilir.

-Ya Haydarpaşa inşa edildikten sonra?

Gökhan Koçyiğit: Garın inşası sırasında Alman mühendisler ve garda çalışan işçiler ile aileleri için apartmanlar ve eğitim yapıları inşa ediliyor. Garın inşa dönemine dair detaylı bir kentsel harita olmadığı için 1906 tarihli Goad haritası bize demiryolunun ve garın etkisinde, Rıhtım Caddesi çevresinde otel, eczane, kuaför, kafe, gazoz fabrikası; demiryolu paralelinde lojman, otel, kafe, restoran, brasserie ve tiyatro yapısı; Karakolhane Caddesinde konuta ek olarak kafe, taverna, bakkal, pastane gibi günümüzdeki mekansal tiplerin öncüsü olacak işlevlerin ortaya çıktığını gösteriyor. Haydarpaşa Garı’nın yolcu yüküyle doğrudan yüzleşen Rıhtım Caddesi’nde ticari işlevler artarken, mahallenin içinde konut ağırlıklı bir yapılaşma mevcut. Ancak bu yıllarda mahalle arasında keskin doku geçişlerinden söz etmek mümkün değil.

Elifcan Duygun: Garın inşa sürecine kadar neredeyse boş olan mahalle, Osmanlı Devleti’nin son döneminde hızla yapılaşmış. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte yeni devletin başkentinin Ankara olmasıyla kentsel hareketlilik başkente kaysa da 1937 tarihli Pervititch haritasında yapılaşmanın arttığı ve iç bahçelerin ortaya çıktığı görülüyor. İstanbul’da yapılaşmanın azaldığı bu dönemde mahallenin nüfusunun artması Haydarpaşa Garı’nın taşıdığı yoğunlukla ilişkilendirilebilir. Bu dönemde ayrıca çok sayıda okul ve sinemanın olması hareketli bir sosyal yaşantıyı anlatıyor. Çeper bölgesinde atölye, depo, garaj ve oteller görülür. Örneğin harita üzerinde görülen Ankara-Eskişehir Oteli’nin adını Ankara-Eskişehir hattından alması kuvvetle muhtemeldir. 6-7 Eylül olaylarından sonra Türkiye’den ayrılan Rum vatandaşlarımızdan boşalan konutlara iç göç ile gelenler yerleşir. Haydarpaşa İlave Liman İnşaatı süresince alana gelen göçmen aileler, bu mülkleri satın alarak mahalleli olmuş. Bu dönem göçlerin de etkisiyle bahçe içindeki köşklerin yıkıldığı, yap-sat inşaat döneminin başladığı bir süreç yaşanıyor. Bugün bu yapıları halen kullanıyoruz.

1960 sonrasına ait fotoğraflardan Rıhtım Caddesi’ndeki yapıların kat sayılarının arttığı, parsel yapılarının değişerek daha büyük kütleler hava fotoğraflarında görülüyor. Garın ulaşım etkisi altında bu dönemde yaygınlaşmaya başlayan otobüs firmaları Rıhtım Caddesi’nde ortaya çıkıyor. Bununla birlikte bu aksın ulaşım ile olan ilişkisi geri dönüşü olmayan biçimde kesinleşiyor. Bölgede konaklama yapıları ve bunlarla ilişkili diğer işlevlerin arttığını söyleyebiliriz. 

Gökhan Koçyiğit: Yeldeğirmeni Mahallesi Anıtlar Yüksek Kurulu’nun V Numaralı Koruma Kurulu tarafından 1981 yılında sit alanı ilan edilir, koruma planlarının kabul edilmesi ise 1996 yılına denk geliyor. 2010 yılında “Yeldeğirmeni/Rasimpaşa Mahallesi Yenileme Projesi” Kadıköy Belediyesi ve ÇEKÜL Vakfı iş birliği ile yürütülmüş. Çalışma, yapılabilecek büyük ölçekli projelere karşı mahallenin mevcut dokusunu rant ve soylulaştırmadan korumayı, sosyal dokunun bozulmasını önlemeyi amaçlamış. Bu kapsamda restorasyon çalışmaları, açık alan ve cephe düzenlemeleri, mahalle evi ve kültür merkezi ile Karakolhane Caddesinin canlandırılması öngörülmüş. Bugün Karakolhane Caddesi’nin beklenenden daha hızlı ama kendine özgün bir dönüşüm geçirdiğini görüyoruz.

Günümüzde Rıhtım Caddesi aksında gelişen çeper bölgesi artık konut yoğunluklu bir bölge olma özelliğini kaybetmiş durumda. Burada artan ticari işlevler, yeme-içme, eğlence ve konaklama mekanları nedeniyle bugün iç bölgeden farklı bir gece-gündüz yoğunluğuna ve kullanıma sahip. Son yıllarda iç bölgeden bu bölgeye doğru kayan bazı işlevler, kafe, atölye, hostel gibi, görülse de bölgenin kent içinin önemli bir ticari aksı olması nedeniyle çok büyük etkileri olduğu söylenemez. Karakolhane Caddesi etrafında gelişen ve bizim iç bölge olarak tanımladığımız alanda ise eski ve yeni nesil tüketim mekanları ile konutlar bir arada bulunmayı sürdürüyor.

Başlangıçta konut bölgesi olarak gelişen mahallenin çeper bölgesi, zaman içinde Garın da yüklendiği artan misyonlardan etkileniyor. Ticari ve konaklama işlevleri bölgede arttıkça Rıhtım Caddesi Kadıköy Çarşıya uzanan yeni bir aks tanımlamaya başlıyor. Tabii bu bölgede konut dışı işlevler yayılarak çoğalıyor. İki alt bölge arasında mekansal ayrışma başlıyor. Ancak mahallenin topografyası da bir yandan bu alt bölgeler arasında bir sınır tanımlıyor. Haydarpaşa Garı hizmet versin ya da vermesin, onunla ilgili her proje ve hatta proje taslağı, Yeldeğirmeni mahallesine farklı bir yoğunluk ve değişimi getiriyor. Marmaray ile Kadıköy Çarşı ve Ayrılıkçeşmesi Metro duraklarının yarattığı yoğunluğu ve ilgiliyi bu anlamda değerlendirebiliriz.

KÜLTÜREL VE SOSYAL YAPI

-Garın, mahallenin mimari yapısını ve planlamasını etkilediği aşikâr.  Bölgenin sosyal ve kültürel yapısı nasıl değişmiş olabilir?

Elifcan Duygun: Haydarpaşa Garı’nın inşa sürecinden itibaren mekansal ve sosyal dönüşümü birbirinden ayırmamız mümkün değil. Gar yapımı sırasında mühendis, mimar ve işçilerin alanda yaşamaya başlaması ile birlikte konut ve okullar inşa ediliyor. Osmanlı toplumunun bir parçası olan Müslüman, Hristiyan ve Yahudi toplumları birarada yaşıyor zaten mahallede. Ancak Haydarpaşa Garı’nın etkisinde Almanlar, İtalyanlar, sonraki yıllardan doğudan aileleriyle gelenler mahallenin içinde kendilerine bir yer bulabiliyorlar. Türkiye’nin siyasi çalkantıları buradan göç vermeye neden olsa da bu mahallenin kendi yapısıyla ilgili bir durum değil. Günümüze yaklaştıkça uygun fiyatlı ev tutmaya çalışan öğrenciler, Erasmus öğrencileri, yabancı çalışanlar, beyaz yakalar, işçiler gibi çok farklı gelir gruplarına dahil, farklı diller konuşan yüzlerce insan dünün yenisi bugünün eskisi mahalle sakinleriyle bir arada yaşamayı sürdürüyor. Aslında rantın öne çıkmadığı, herkesin yaşam mücadelesi içinde olduğu ve emeğiyle yaşayan insanların ortak değerlerde buluştuğu kendi halinde bir mahalle olmasından ileri geliyor bu durum. Ancak günümüzde yaşanan dönüşüm, Moda, Karaköy ya da yanı başındaki Acıbadem gibi tüketim odaklı bir hale evrilirse bu dengenin bozulacağı, insanların gerilimlerinin artacağından endişeliyim. Ancak bugüne kadar Haydarpaşa Garı’nın etkisinde zaten çok kültürlü bir Osmanlı Mahallesi olan Yeldeğirmeni bunu Cumhuriyet’te de devam etmeyi başarmış. Bugün pek çok gence cazip gelen de bu yapı olsa gerek.

-İstanbul'daki ilk apartmanlardan birkaçı burada inşa edilmiş. Bu da garın etkisi ile oluşan bir şey sanırım. 

Elifcan Duygun: Yeldeğirmeni Mahallesinin ilk apartmanları gar inşaatı öncesinde görülüyor. Galata bölgesinde ilk apartmanlar mülkiyet haklarının değişmesi ve bölgenin değişimi ile ilişkili olarak ortaya çıkan konut ihtiyacı sonucunda ortaya çıkmış. Yeldeğirmeni Mahallesi’nde de genel kanı 1872 Dağ Hamamı yangını sonrasında mahalleye yerleşen Yahudi nüfusun etkisiyle inşa edildiği yönünde. Acil barınma ihtiyacı ve gayrimüslim halka mülkiyet edinme ayrıcalığının tanınmasının bu süreci başlattığı söylenebilir. Ancak Haydarpaşa Garı sonrasında apartmanlaşmanın arttığı mahallede sadece Yahudilere değil, Ermeni, Rum ve Türklere ait apartmanlar olduğu biliniyor. Bu apartmanlardan en ünlüsü sanıyorum günümüzde İtalyan Apartmanı olarak bilinen Valpreda Apartmanı’dır. Valpreda Apartmanı, Alman mühendisler ve İtalyan ustalar için inşa edilir. Ankara Han, bugünkü adı Sünget Apartmanı, Alman mühendis ve mimarlar için inşa edilen diğer bir apartman. Bu apartmanda çok sonraları, Cumhuriyet döneminde demiryolu çalışanlarının oturduğunu biliyoruz. 

-Haydarpaşa'yı bugünün koşullarında tartışırsak neler söylersiniz? Şüphesiz Yeldeğirmeni için söylediğiniz olumlu şeyler, eğer Haydarpaşa Garı otele ya da başka bir şeye dönüştürülseydi bugün geçerli olamayacaktı.

Elifcan Duygun: 2013 yılında Haydarpaşa Garı’ndan son tren kalktı ve o günden beri İstanbul ve Türkiye için çok önemli bir yapı kullanılamaz halde kaderine terk edildi. Bugün onu işlevsizleştirilme çabalarına karşın kentsel bellekte yerini hala koruyor. Haydarpaşa Garı’na yapılması planlanan “mega” projeye karşı çıkan Haydarpaşa Dayanışması bu hafta 529. kez Haydarpaşa gardır, gar kalacak diyor. Her hafta burada toplanan gar çalışanı, akademisyen, yurttaş onlarca insan hem bir kültür varlığı olarak gar binasını, İstanbul’un tarihi topografyasını hem de kentin, Yeldeğirmeni Mahallesi, Kadıköy ve İstanbul’un geleceğini korumaya çalışıyor.

Galataport Projesi de Karaköy Yolcu Salonu gibi çok önemli bir yapıyı kaybetmemize neden oldu. Bugün görüyoruz ki yeni bir ölçek, yeni bir sirkülasyon, yeni bir kıyı tanımlıyor. Bir yapının mimari olarak iyi olabilmesi için kendi sınırları içinde çok iyi -ki çok öznel bir yorum olur- çözümlenmiş olması yetmez. İstanbul gibi tarihi kent merkezlerinde hem geçmişimizden hem geleceğimizden sorumluyuz. Haydarpaşa Projesi hayata geçtiğinde, Galata Port’un lütfen gösterdiği koruma anlayışından farklı bir koruma ile karşılaşmayacağımızı biliyoruz ve karşı çıkıyoruz. Haydarpaşa Garı, çevresi ve hatta içinde bulunduğu siluetle birlikte korunmalıdır.

Haydarpaşa Garı için ortaya atılan muhtemel senaryolar, sadece garın kimliğini ve geleceğini değil, Yeldeğirmeni Mahallesi başta olmak üzere bütün art bölgesinin kimliğini de değiştirecektir. Bugün sadece Haydarpaşa Port değil, sonrasında önerilen her proje, gar ve çevresinin tarihsel sürecini bilerek tasarlanmalıdır. Umuyoruz ki yakın gelecekte Haydarpaşa trenlerine kavuşacak, biz de Haydarpaşa’ya.

 


ARŞİV