Fikirtepe ruhunu koruyan alternatif dönüşüm

​İstanbul’un hızlı dönüşen mahallelerinden Fikirtepe’yi çalışan mimar Azra Algan, “Fikirtepe’yi dönüştürürken orada yaşayanların sesine kulak vermek mimarlığın temel sorumluluklarından. İnsanları ve çevreyi odağa alarak, semtin ruhunu taşıyan yeni bir yaşam alanı inşa etmeyi amaçladım” diyor

07 Mayıs 2025 - 13:50

İstanbul Mimarlık ve Şehircilik Araştırmaları Akademisi’nin (AURA İstanbul) Güz 2024 Sertifika Programı kapsamında, Araştırma Tabanlı Tasarım Stüdyosu'nda üretilen “Dünya Yanarken” başlıklı araştırma ve tasarım sunumları geçtiğimiz günlerde SALT Galata ev sahipliğinde sergilendi. Yürütücülüğünü Aslıhan Demirtaş ve Bilge Bal'ın üstlendiği program, gezegenin içinde bulunduğu krizler karşısında mimarlığın rolünü ve olasılıklarını yeniden düşünmeye davet ediyor. Bu projelerden biri de Fikirtepe’yi ilgilendiriyor. Mimar Azize Azra Algan, “Fikirtepe: Bir Gecekondu Mahallesini Mikroiklim Adasına Dönüştürmek” başlıklı çalışmasında Fikirtepe’de, kentsel dönüşümün sebep olduğu sosyal ve çevresel kayıplara alternatif bir model sunmayı amaçlıyor.

Detayları Azra Algan’a sorduk.

- Sizi tanıyalım.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunuyum.  Eğitimime iç mimarlıkla başladım, ancak zamanla daha büyük ölçeklerde düşünme arzusu beni mimarlığa yönlendirdi. Akademik olarak başarılı bir süreç geçirdim; bu da bana hem teorik altyapı kazandırdı hem de mimarlığa yalnızca fiziksel mekân üretimi olarak değil, aynı zamanda sosyal, politik ve duygusal katmanları olan bir anlatı biçimi olarak yaklaşmamı sağladı.

  

-Fikirtepe’yi çalışmaya nasıl başladınız? 

Fikirtepe özelinde ele aldığım kentsel dönüşüm ve soylulaştırma meselelerine teorik bir altyapı oluşturmak amacıyla kapsamlı literatür taraması yaptım. Özellikle Henri Lefebvre’nin mekân kuramı ve 2000 sonrası İstanbul’daki konut üretim dinamikleri gibi metinler üzerine yoğunlaştım. Araştırmamı yalnızca akademik düzeyde bırakmak istemedim. Bu yüzden sahaya çıktım; Fikirtepe’de yaşayanlarla birebir görüşmeler yaptım, onların dönüşüme dair duygu ve düşüncelerini, mekânsal beklentilerini dinledim. Tüm bu gözlem ve analizler sonucunda, hem teorik arka planı hem de toplumsal hafızayı kapsayan, alternatif bir yaşam prototipi tasarladım. Bu örnek model, insanların yalnızca barınmak değil, aidiyet kurmak istedikleri bir mekânın nasıl şekillenebileceği üzerine bir öneri niteliği taşıyor. 

- Kadıköylü müsünüz? Fikirtepe ile bağınız/alakanız nasıldır? 

Hayır, doğrudan Kadıköylü değilim. Ancak çocukluğumdan bu yana Kadıköy’le aramda çok özel ve duygusal bir bağ var. Babam eski bir Bostancı sakini ve Kadıköy Maarif Koleji (şimdiki Anadolu Lisesi) mezunu. O yıllarda okul yatılıymış; dolayısıyla babamı tatil günlerinde babaannemle dedem ziyarete gelirmiş. Güven Sanat’a uğramak, tarihi Baylan Pastanesi’nde Kup Griye yemek gibi küçük rutinleri varmış. Babam da bu alışkanlıkları bir nesil öteye taşıdı. Çocukluğum boyunca Kadıköy, ailecek gezdiğimiz, hafızamda yer etmiş bir yer haline geldi. Bu yüzden Kadıköy, sadece bir semt değil, benim için, kuşaklar arası aktarılan bir kültürel deneyim alanı. Fikirtepe’yle bağım da tam bu noktada şekillendi; çocukluğumun anılarında yer etmiş bir bölgenin zamanla nasıl değiştiğini görmek, bu değişimi anlamaya çalışmak ve alternatif bir hikâye önermek benim için hem kişisel hem de mimari bir sorgulama alanı oldu. 

- Araştırmak için neden Fikirtepe’yi seçtiniz? 

Katmanlı birkaç nedeni var. Öncelikle İstanbul’un dönüşüm sürecini en radikal şekilde deneyimlemiş bölgelerden biri olması, burayı hem mimari hem de sosyolojik anlamda çok zengin ve aynı zamanda çelişkili bir araştırma alanına dönüştürüyor. Yıllardır süren kentsel dönüşüm süreci; belirsizlik, bekleyiş, yıkım ve yeniden inşa gibi kavramları Fikirtepe’de neredeyse fiziksel olarak hissedilebilir hale getiriyor. Burayı seçmemin temel motivasyonu, burada yaşanan değişimi sadece eleştirmek değil; aynı zamanda başka nasıl olabilirdi sorusunu sormak ve alternatif bir gelecek tahayyülü ortaya koymaktı. Çünkü bu bölge, kent hakkı, aidiyet, hafıza ve atmosfer gibi kavramları araştırmak için çok güçlü bir zemin sunuyor. 

“ALTERNATİF BİR KENT PARÇASI TAHAYYÜLÜ”

- Araştırma başlığındaki ‘mikroiklim adası’ kavramını açıklar mısınız? 

Mikroiklim, küçük ölçekte iklimsel farklılıkların oluştuğu alanları tanımlar; bu farklılıklar, kullanıcıların o mekânda hissettikleri sıcaklık, hava kalitesi, gölgeleme gibi faktörlerle deneyimlenir. Fikirtepe gibi yoğun dönüşüm baskısı altında kalan bir bölgede, bu tür mikro ölçekteki "iklim adaları", yalnızca fiziksel konfor değil, aynı zamanda aidiyet, karşılaşma ve hafıza gibi değerleri barındırabilecek alanlar olarak da düşünülebilir. Benim projemde bu kavram, hem gündelik yaşamın akışında kaybolmuş olan o küçük anlara alan açmayı hem de insanların gerçekten yaşamak isteyebileceği bir atmosfer önermeyi hedefliyor. Yani mikroiklim adası, bir anlamda hem bedensel hem duygusal iyilik halini merkeze alan, alternatif bir kent parçası tahayyülüdür. 

- Bu projeniz Fikirtepe için ne öneriyor? 

Fikirtepe gibi hızlı dönüşüm yaşayan bölgelerde, mekânlar yalnızca barınma ihtiyacını karşılamakla kalmamalı, aynı zamanda toplulukların aidiyet duygusunu pekiştiren, karşılaşmaları teşvik eden, sosyal bağları güçlendiren atmosferler oluşturmalıdır. Proje, Fikirtepe’nin mevcut dönüşüm sürecine alternatif bir yaklaşım öneriyor. Temelde, bu bölgenin sadece fiziksel yeniden inşasına odaklanmak yerine, kentsel değişimin toplumsal ve duygusal boyutlarını göz önünde bulunduran bir bakış açısı sunuyor.   

-  Fikirtepe’deki kentsel dönüşümün yarattığı en büyük sosyal ve çevresel sorunlar neler sizce? 

En büyük sosyal sorunlardan biri, dönüşümün hızıyla birlikte ortaya çıkan aidiyet kaybı olabilir. Yeni ve eski yaşam biçimleri arasındaki geçişte, ortak bir kent kültürü oluşturmak zorlaşıyor.  Bir diğer önemli mesele ise dönüşümün çevresel etkileri. Yalnızca yapılaşma yoğunluğu değil, inşaat süreçleri ve altyapı baskısı da çevredeki ekolojik dengeyi tehdit ediyor. Yeşil alan kaybı, geçirimsiz yüzeylerin artışı, iklim duyarlılığı gözetilmeden yapılan tasarımlar ve artan nüfus yoğunluğu, bölgedeki yaşam kalitesini uzun vadede etkileyebilecek çevresel sorunlara neden olabilir. 

-      Bu sorunları göz önünde bulundurarak, alternatif bir model geliştirme fikri nasıl ortaya çıktı? 

Alternatif bir model geliştirme fikri, sahadaki gözlemlerimin ve yaptığım teorik araştırmanın bir sonucu olarak doğdu. Burada sadece daha yeşil bir alan yaratmak değil, aynı zamanda insanların yerleşik yaşama dair duygusal ihtiyaçlarını karşılayacak bir yaklaşım geliştirmek istedim. Mikroiklim adası kavramı da burada devreye girdi; insanların yalnızca barınma değil, ait olma, huzur bulma ve toplumla bağ kurma ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, yeni bir yaşam biçimi önerdim. Bu model, bireylerin fiziksel ve duygusal iyilik hallerini ön planda tutarken, çevreyi de göz ardı etmiyor. Bu alternatif model, yerel halkın katılımını ve kolektif akıl yürütmeyi esas alarak, sadece dışarıdan dayatılan değil, yerel dinamiklerle şekillenen bir dönüşüm fikri üzerine kuruldu. İnsanları ve çevreyi odağa alarak, Fikirtepe’nin ruhunu kaybetmeden yeni bir yaşam alanı inşa etmeyi amaçladım. 

“DÖNÜŞÜM BİZE GÖRE YAPILMADI”

-      Araştırma sürecinde mahalle sakinleriyle yapılan görüşmeler size ne tür bilgiler sağladı? Bölge halkının dönüşüm sürecine nasıl baktığını öğrendiniz? 

İnsanlar dönüşümün gerekli olduğunu kabul ediyor. Ancak dönüşümün daha iyi yaşam koşulları vaat etmesine rağmen, soylulaşma nedeniyle bölgede artık yaşamalarının mümkün olmayacağını ifade ediyor. Yani, dönüşüm, bir yandan daha kaliteli yaşam alanları sağlasa da, diğer yandan bölge sakinlerini ekonomik ve kültürel olarak bu sürecin dışında bırakıyor. Özetle ‘Dönüşüm gerekliydi, ama bize göre yapılmadı’ diyorlar. 

-   Tasarladığınız konut modelinin, mahalle kültürünü nasıl koruyacağını düşünüyorsunuz? Sosyal bağları güçlendirecek özellikler nelerdir? 

Fikirtepe’de yaşayan insanların halihazırda bir sokak hayatı var. Buluşmalar burada oluyor. Günlük hayatta işler aile içinde ve komşular arasında imece usulüyle yapılıyor. Buranın güçlü bir sosyal ve mekansal altyapısı mevcut. Benim tasarımımda, bu sosyal yapıyı ve mahalle kültürünü korumak çok önemli bir hedefti. Bu özellikleri nasıl koruyabiliriz noktasında bir binanın dış cephesinde bir yaşam alanı oluşturma fikri doğdu. Sokak hayatını dikeye taşımak da diyebiliriz. Büyük teraslar ve cepheden yapılan sirkülasyon ile bunu sağlamayı amaçladım. Bu şekilde, iç mekanlarla sınırlı kalmayıp, dış mekanların da sosyal etkileşime açık olmasını amaçladım. Komşularla karşılaşma alanları, birbirleriyle sosyal bağlar kurabilecek ve gündelik yaşamlarını paylaşabilecekleri alanlar yaratmayı hedefledim. 

-   Çevre dostu ve sürdürülebilir çözümler öneriyorsunuz. Bu çözümler, mahalle halkı için ne gibi faydalar sağlayacak, bölgedeki yaşam kalitesini nasıl artıracak? 

Öncelikle, dış cephede gölgeleme elemanları kullandım. Bitkisel gölgeleme sağlamak amacıyla, teraslara ağaçlar ve sarmaşıklar yerleştirdim. Bu doğal öğeler yalnızca gölge sağlayarak yazın ısıyı azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda kullanıcılar için daha sağlıklı ve nefes alabilen bir dış mekan atmosferi yaratıyor. Ayrıca çok fonksiyonlu cepheler tasarladım. Balkonlar, güneş kırıcılar ve sarmaşıklarla örtülü yüzeyler, mahremiyeti sağlarken aynı zamanda cephede doğal bir filtre işlevi görüyor. Teraslar, projenin merkezinde yer alıyor. Evlerin girişleri merkezi teraslara açılıyor; böylece, mahalle dokusundaki ortak yaşam alanı kültürünü modern yapının içine taşıdım. Son olarak, sirkülasyonu cepheye taşıyarak, yani merdiven ve asansörleri dış cephede konumlandırarak, sokak hayatını yapının dış kabuğuna yaymayı amaçladım. 

“FİKİRTEPELİ’NİN SESİNE KULAK VERMEK...”

-   Tasarımda kullanılan bitkisel gölgeleme ve çatı tarımı gibi özellikler, sadece estetik değil, aynı zamanda çevresel faydalar da sağlıyor. Bu tür çözümlerin maliyetleri ve uygulama süreçleri hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Bu gibi çözümler başlangıçta klasik yapılara göre biraz daha maliyetli gibi görünse de, uzun vadede ciddi çevresel ve ekonomik kazanımlar sağlıyor. Bu sistemler, doğal yalıtım sağlayarak enerji tüketimini azaltıyor, yağmur suyu yönetimi ve hava kalitesi açısından da fayda sağlıyor. Uygulama açısından ise, doğru mühendislik ve yerel bitki seçimiyle bu sistemler gayet uygulanabilir hale geliyor. Başlangıçtaki yatırım, hem çevresel hem toplumsal fayda olarak fazlasıyla geri dönüyor. 

-   Deminki sorumla bağlantılı; projenizin uygulanabilirliği hakkında ne söylemek istersiniz? 

Bu bir öğrenci projesi. Dolayısıyla, kapsamı sınırlı ve prototip düzeyinde. Ancak tüm önerilerim, gerçek saha verilerine ve yerel ihtiyaçlara dayanıyor. Kurguladığım sistemler teknik olarak uygulanabilir ve sosyal açıdan da karşılık bulabilecek nitelikte. Bu yönüyle proje, hem akademik düzeyde tartışma açabilecek hem de doğru koşullarda hayata geçirilebilecek bir öneri olarak değerlendirilebilir. 

-   Detaylıca konuştuk. Projeye dair son sözünüz varsa duymak isterim.

Bu projeyi sadece bir mimari öneri olarak değil, aynı zamanda hafıza, aidiyet ve gündelik hayat üzerine bir düşünme biçimi olarak görüyorum. Fikirtepe’yi dönüştürürken orada yaşayanların sesine kulak vermek, onların alışkanlıklarını ve yaşam kültürünü dikkate almak bence mimarlığın en temel sorumluluklarından biri. Öğrenci olarak böyle bir konuyu araştırmak ve bunu paylaşma imkânı bulmak benim için çok kıymetli. Umuyorum ki bu tür çalışmalar, kent üzerine daha katılımcı ve duyarlı yaklaşımların çoğalmasına vesile olur. 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 


ARŞİV