Eşikteki çiftçilik: İstanbul’da tarım

İstanbul Planlama Ajansı’nın raporuna göre mega projelerin, maden ocaklarının ve kentleşme baskısının kıskacındaki İstanbul tarımı, bir eşikte duruyor. “Kanal İstanbul projesi hayata geçerse, İstanbul’un tarım alanlarının yüzde 13,5’ine denk gelen 13 bin 600 hektarlık alan yok olacak”

09 Ağustos 2025 - 07:50

İstanbul’un metropol çeperindeki tarım alanları, devasa altyapı projeleri ve madencilik faaliyetlerinin baskısı altında alarm veriyor. İstanbul Planlama Ajansı (İPA) tarafından Temmuz 2025’te yayınlanan “Eşikte Çiftçilik: İstanbul Çeperinde Tarımsal Üretim” başlıklı rapor, kentin tarım arazilerinin maruz kaldığı tehditleri çarpıcı verilerle ortaya koyuyor. Rapora göre henüz inşa aşamasında olan Kanal İstanbul projesi hayata geçerse, “İstanbul’un tarım alanlarının yüzde 13,5’ine denk gelen 13 bin 600 hektarlık alan yok olacak.” Bu kaybın büyüklüğü yaklaşık 20 bin futbol sahasına eşdeğer bir araziye karşılık geliyor. Dahası, raporda Kanal güzergâhındaki mera alanlarına da şimdiden ağır darbe vurulduğu belirtiliyor. “Güzergahındaki 440 adet mera, yaylak (yazlık otlak) ve kışlaktan 418’inin mera vasfı kaldırılarak toplam bin 300 hektarlık mera alanı kaybedildi” raporda yer alan tespitlerden biri. Başka bir deyişle, proje başlamadan dahi tarım ve hayvancılık için kritik öneme sahip otlak alanlarının büyük kısmı niteliğini yitirmiş durumda.

MANDACILIK KRİZDE
Kanal İstanbul’un en çok etkileyeceği ilçelerin başında Arnavutköy geliyor. İstanbul Planlama Ajansı’nın araştırmasında, “İstanbul’daki manda varlığının yüzde 27’sini barındıran Arnavutköy, Kanal İstanbul Projesi sebebiyle mera kaybı açısından en riskli alan olarak öne çıkıyor.” ifadeleri yer alıyor.  İstanbul’un kuzey kesiminde geniş mera ve sulak alanlara sahip Arnavutköy, aynı zamanda şehrin önemli tarım bölgelerinden biri. Bu ilçede yoğunlaşan manda yetiştiriciliği, otlakların azalmasından ilk elden etkilenecek. Raporda, mega projelerin etkisiyle bölgedeki hayvancılık faaliyetlerinin nasıl sekteye uğradığına dair örnekler de sunuluyor. Özellikle Eyüpsultan ilçesinde mandacılıkla uğraşanlar, yeni otoyol ve havaalanı projelerinin mera yollarını kesmesi nedeniyle hayvanlarını otlatmakta güçlük çekiyor. 

PROJELERİN GÖLGESİNDE TARIM ARAZİLERİ
Rapora göre son on yılda hayata geçirilen 3. Köprü (Yavuz Sultan Selim Köprüsü), Kuzey Marmara Otoyolu, İstanbul Havalimanı ve planlama aşamasındaki Kanal İstanbul gibi projeler, şehrin orman ve tarım bölgelerini geri dönülmez biçimde etkiledi. Bu projeler, kentin kuzeyindeki doğal ekosistemleri madencilik, enerji, turizm ve sanayi faaliyetlerine açtı. Yine 2018’de faaliyete başlayan İstanbul Havalimanı projesiyle birlikte “4 bin 380 hektar orman, 166 hektar tarım ve 379 hektar mera alanı tahrip edildi.” Bu verilere bakıldığında, İstanbul’da son yıllarda gerçekleştirilen mega projelerin sadece ulaşım veya konut alanında değil, aynı zamanda tarım ve hayvancılık alanlarında da doğrudan bir alan kaybına yol açtığı anlaşılıyor.

Raporda, söz konusu projelerin sonuçları şu cümleyle özetleniyor: “Bu projelerin, kırsal dokuyu mekânsal olarak parçaladığını ve üretim alanlarını büyük altyapı yatırımlarının gölgesinde görünmez hale getirdiğini, sosyal, fiziksel ve ekolojik yapıyı geri dönülmez bir tahribata sürüklediğini söylemek mümkündür.”  Kanal İstanbul ve etrafında planlanan “Yenişehir” yapılaşması bile İstanbul’daki toplam tarım arazilerinin yedide birinden fazlasının ortadan kalkması anlamına geliyor. Bu dramatik değişim, İstanbul gibi zaten tarımsal üretime sınırlı bir alan ayırabilen bir mega kentte gıda güvenliği ve kır nüfusunun geleceği açısından büyük soru işaretleri doğuruyor.

SAZLIDERE SU HAVZASINDA BELİRSİZLİK
Kanal İstanbul projesinin güzergâhında yer alan Sazlıdere Barajı, sadece tarım alanları için değil kentin su geleceği için de kritik bir nokta. Çatalca’ya bağlı Nakkaş Mahallesi’nde yıllardır çiftçilik yapan 58 yaşındaki bir üretici, su havzası bölgelerinin şimdiye kadar yapılaşmaya kapalı olmasının kendilerine nefes aldırdığını belirtiyor. Proje gerçekleşirse, 1996 yılında hizmete giren ve yılda 88,9 milyon metreküp su tutma kapasitesiyle yaklaşık 1,5 milyon kişinin içme suyu ihtiyacını karşılayan Sazlıdere Barajı’nın tamamen devre dışı kalacağı öngörülüyor. Bir yandan su koruma kuşağında oldukları için uzun yıllardır ciddi bir inşaat baskısına maruz kalmayan bu bölgeler, diğer yandan Kanal projesinin getirdiği belirsizlikle yüz yüze. Özellikle kanalın etrafında oluşacak yeni yerleşimler ve ulaşım ağları, bölgede şimdiye kadar tabu sayılan su havzası statüsünün esnetilmesi riskini barındırıyor. 

EKOLOJİK TAHRİBAT
İstanbul Planlama Ajansı’nın raporunda, bir diğer büyük tehdit olarak madencilik projeleri öne çıkarılıyor. İstanbul’un özellikle kuzey ve batı kırsalında yaygınlaşan taş ocakları, maden sahaları ve kum çıkarma faaliyetleri, tarım arazileri ve ormanlık alanlar üzerinde yıllardır geri dönüşü zor hasarlar bırakıyor. Rapor, bu gerçeği şu sözlerle vurguluyor: “Madencilik faaliyetleri, İstanbul’un doğal ve kırsal alanlarını tümüyle etkileyen en önemli tahribat ve tehdit unsurlarından biri haline gelmiştir.”  Özellikle Çatalca, Şile, Arnavutköy gibi ilçelerde yoğunlaşan maden ocakları, bölgedeki ekosistem bütünlüğünü bozarak doğal alanları parçalanmış yeşil adacıklara dönüştürüyor. Madencilik faaliyetlerinin tarım ve hayvancılığa etkisi de sahada somut biçimde hissediliyor. Özellikle İstanbul’un kuzeyindeki taş ocakları, çevre köylerde yaşayanlar için hem ekonomik hem de sağlık açısından şikâyet konusu. 

ÇİFTÇİLER ANLATIYOR
İstanbul’un çeperinde toprağa tutunmaya çalışan çiftçiler için hayat, her geçen gün yeni bir mücadele anlamına geliyor. Bir tarafta kentin bitmek bilmeyen genişleme iştahı, diğer tarafta ise tarımsal üretimin getirdiği belirsizlikler, bu insanların günlük yaşamını şekillendiriyor. İPA’nın saha araştırması kapsamında görüşülen 32 üreticinin anlatıları, resmi verilerin ardındaki insani boyutu gözler önüne seriyor. Kimi bölgelerde çiftçiler, atalarından kalma topraklarını satmayıp ekmeye devam ederek direnç göstermeye çalışırken, kimileri ise artan maliyetler ve arazi fiyatları karşısında üretimi bırakmanın eşiğine gelmiş durumda.Şile’nin İmrendere Mahallesi’nde 62 yaşındaki bir çiftçi, bölgedeki ormanlık arazilerde yürütülen maden kazıları nedeniyle doğanın gördüğü zararı endişeyle takip ettiğini belirtiyor. Yörede uzun yıllardır kestane ormanları ve küçük tarım arazileri olduğunu söyleyen bu üretici, madencilik girişimlerinin geri dönülmez sonuçlar doğurduğunu şu sözlerle dile getiriyor:
“En büyük sıkıntımız bu alanlarda maden faaliyetlerinin genişleme çalışmaları. Bu alanların mutlaka tescillenip, korunmaya alınması gerekiyor. Üzerinde nesillere aktarabileceğiniz bir değer var ve bu değeri siz altındaki kumu, taşı, vs. çıkarmak için yok ediyorsunuz.”

Raporda İstanbul’un çevre ilçelerinde farklı profillerde üreticilerle yapılan görüşmelere de yer veriliyor. Kimi üniversite mezunu gençler şehir hayatını bırakıp organik tarıma yönelirken, bazı beyaz yakalı girişimciler mesleki dönüşüm yaparak kırsalda yatırım denemelerine girişiyor. Bir yandan da Anadolu’dan göç edip İstanbul kırsalında kiraladıkları tarlalarda sebze-meyve üretimine başlayan çiftçiler de üretimde yer alıyor.  


ARŞİV