Darbenin çocukları anlatıyor

12 Eylül 1980 darbesinden bu yana tam 43 yıl geçti, o dönemde ilkokul, ortaokul ve lise öğrencisi olmak nasıldı? Darbe döneminin çocukları neler hatırlıyor?

13 Eylül 2023 - 11:16

Üzerinden 43 yıl geçen 12 Eylül darbesinde çocuk olanların hayatına, birden bire darbe, askeri yönetim, işkence, gözaltı, Kenan Evren hızlı bir giriş yaptı. Darbe ne demek? Askeri yönetim ne demek? Niye darbe oldu? gibi sorular/kavramlar girdi hayatlarına.

Darbe öncesi ve sonrası evde, okulda, mahallelerinde nelere tanık oldular, darbe sonrasında neler değişti? O dönem ilk, orta, liseye gidenler bugün artık 48-55 yaş aralığında birer yetişkin olan o çocuklarla o günleri konuştuk. 

Arzu Topdağ

12 Eylül 1980’de 12 yaşında Üsküdar Kız Lisesi’nde orta ikinci sınıf öğrencisi olan Arzu Topdağ, darbe sabahını şöyle anlatıyor: “Annemle fırına ekmek almaya gidiyorduk, jandarmalar bizi ‘evinize dönün’ diyerek yoldan çevirdi. Ne olduğunu anlamamıştım”. 

“TELEVİZYONDA EVREN’İ HATIRLIYORUM”

Darbeden korkmadığını söyleyen Topdağ, “Ama darbe öncesi iki ağabeyim üniversitede okuduğu için onlara bir şey olacak diye korkuyordum. Sokaktaki askerleri görünce korkuyordum, aslında tedirginlik duyduğum da söylenebilir. Askerlerin yönetimi ele aldığını biliyordum ama tam anlayamadığım bir durumdu. Hatırladığım konuşmalar ise darbenin bir sürü insana zarar vereceği ve Türkiye’nin geride kalacağına dair. Ayrıca duvardaki yazıları ve Kenan Evren’in televizyona çıkışlarını da hatırlıyorum”. 

Kenan Kayadibi

“TUTUKLANDIĞI İÇİN BENİ PARKA GÖTÜREMEDİ”

Kadıköy’de oturan Kenan Kayadibi ise darbe sırasında 9 yaşında idi. Münevver Şefik Fergar İlkokulu’nda okuyan Kayadibi, “Teyzemin oğlu Marmara Üniversitesi’nde öğrenciydi ve bizde kalıyordu, duvar yazıları yazdığı için tutuklanmıştı. Bu duruma çok üzüldüğümü hatırlıyorum, çünkü beni hep parka götürürdü ve artık tutuklandığı için beni götüremeyecekti. Darbeyi böyle öğrendim, hatta polislerin evimize geldiğini ve kuzenimin eşyalarını aradığını da hatırlıyorum.” 

1980’lerden iki büyük olay hatırladığını kaydeden Kayadibi, ilki için “Ablamın elini tutmuş sabah okula gidiyordum ve önümüzde sağcılar ile solcuların tartışması esnasında silah sesi duyduk, biri vuruldu. Ablamla çok korkmuştuk, koşarak eve gittik, o gün okula gidememiştik” şeklinde konuştu. Kayadibi, “Başka bir gün okulumun yanındaki Mehmet Beyazıt Lisesi’nde iki ayrı gün ses bombası patladı. Derste olduğumuzu hatırlıyorum, öğretmenler bizi korumak için sıranın altına sokmuştu” dedi.

Berna Engin 

“DARBENİN NE OLDUĞUNU SORDUM”

1980’de 12 yaşında İtalyan Lisesi’nde orta bir öğrencisi olan Berna Engin, “O zaman evimiz Çengelköy’deydi, babam ise o gece iş yerinde Tepebaşı’nda kalmıştı. Sabah annemin telefonda şaşkınlık nidaları attığını hatırlıyorum, çok korkmuştum. Annem darbe olduğunu ve sokağa çıkma yasağının olduğunu söyledi, ona darbenin ne olduğunu sormuştum” dedi. 

“KIRMIZI MONTU KESTİLER”

Darbe öncesinde de gece yarısından sonra sokağa çıkma yasağı olduğunu söyleyen Engin, “Sağcılar ve solcular birbiriyle kavga ediyordu. Solcular yeşil parka giyer, kırmızı atkı takarlardı. Bu renkleri giyenleri komünist diye sağcılar sopayla döverdi. Üniversiteye giden tanıdığımız kırmızı mont giyiyor diye montu üzerindeyken kestiler” şeklinde konuştu. Okulunun Tophane’de olmasından dolayı Beyoğlu’nda çok zaman geçirdiğini kaydeden Engin, bütün apartmanların duvarlarında yazılar olduğunu hatta babasının dükkan camlarının defalarca taş ve sopayla kırıldığını söyledi. Engin “Annem devlet memuruydu öğretmendi ve büyük Ecevit hayranıydı, babam da ticaret yaptığı için Demirel’i severdi. Ama her ikisi de ülke için çok üzüldü, neredeyse bütün gün radyo dinliyorlardı, akşam haberlerini de televizyondan takip ediyorduk, Kenan Evren hep konuşma yapardı” şeklinde konuştu.

Sokaklarda hep gençleri kovaladıkları için askerlerden korktuğunu kaydeden Engin, “Bir gün babamla Beyoğlu’ndayken polisler gençleri kovalıyor, havaya silah sıkıyorlardı. Babamla beraber koşarak Hacı Bekir Pastanesi’nin içine kaçtık, asker görünce o günü hatırlıyorum” dedi. 

 

“OKUL HAYATIMIZ YASAKLARLA GEÇTİ”

Engin, darbe sonrasını için şöyle konuştu: “Bir sürü kitap o zaman yasaklıydı, askerler evlere gelip o kitaplar var mı diye arama yaparlardı. Çengelköy’deki evimizde bahçede kuyu vardı babam kitapları kuyuya attı. Evlere hep asker geldi, bir sürü kitap yasaklıydı, o kitaplar var mı diye evleri arardılar. Sabahları ise okul kapısında hep polis olurdu, okul çantalarımızı, kitaplarımızın içini hatta beslenmelerimizi bile ararlardı. Okul hayatımız hep yasaklarla geçti, Nazım Hikmet’in Türkiye’de yasaklı olmasına rağmen İtalyan Lisesi’nde edebiyat dersinde dünyadaki büyük yabancı edebiyatçılar da ders olarak onu okuduk.” 

“Dayım İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okuyordu, Bir gün okulda eylem varmış, dayım da hiçbir şey yapmadığı halde polis tutuklamış. Gece dedem babamı aradı, dayımın eve gelmediğini söyledi, babam hastanelere karakollara gitti, sonra Kâğıthane’de bir karakolda çıktı.” 

“BÜYÜDÜKÇE ANLADIM”

“Sokağa çıkma yasağı sonrası mutlu olan çok insan vardı. Sokaklarda kavga bitmişti ama bazen sokaklarda tanklar geçiyordu ve her yer polisti. O zaman bu kadar korkunç şeylerin yaşandığını bilmiyorduk ya da bana söylemiyorlardı. Yaşım büyüdükçe ne kadar korkunç şeylerin yaşandığını anladım. Türkiye için kara bir leke olduğunu sonradan anladım. O zamanlar Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu Kenan Evren’e hayrandı, yüzlerce gencin asıldığını bilmiyorduk, işkenceleri bilmiyorduk.” 

Mehmet Sedat Bekiroğlu

“HER YER ASKERLE DOLUYDU”

12 Eylül’de 15 yaşında Kabataş Erkek Lisesi’nde lise bir öğrencisi olan Mehmet Sedat Bekiroğlu, “Darbeyi sabaha karşı ablamın bir arkadaşının telefonla aramasıyla öğrendik. Radyoyu ve televizyonu hemen açtık, pencereden sokaklara baktığımızda her yerin askerlerle dolu olduğunu ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş olduğunu öğrendik” dedi. 

Darbe zamanı, Ortaköy Dereboyu Caddesi’nde yaşadığını kaydeden Bekiroğlu, “Ortaköy genel olarak sol görüşe hakim olan bir yapıya sahipti, ancak Ortaköy Eğitim Enstitüsü sağ görüşlü öğrencilerin bulunduğu bir okuldu ve dolayısıyla her gün birkaç defa olay yaşanıyordu” şeklinde konuştu.

“OKUL JANDARMANIN KONTROLÜNDEYDİ” 

Askerleri görünce tedbirli davrandıklarını, korkmadığını ama tedirginlik yaşadığını aktaran Bekiroğlu konuşmasına şöyle devam etti: “Askeri darbe öncesi maalesef siyasi olayların yansıması öğrenci olarak hepimizi etkiledi. Darbe öncesi, sabahları okula giderken bazen annem eşlik ederdi, çünkü tek başıma gittiğimde, zaman zaman asker ya da polisler yolda çevirip, o gün boykot olduğunu söyleyerek gitmememizi isterlerdi. Yanımızda muhakkak kimliğimizi bulunduruyorduk. Okul kimliğimi okula gidiş ve geliş dışında yanımda taşımıyordum, çünkü okulumuzdaki öğrencilerin sol görüşlü olması sebebiyle başka yerlerde sıkıntı yaşanabiliyordu. Askeri kontrole her gün karşılaşıyorduk, özellikle okula girişlerimizde jandarma kimliklerimizi kontrol ediyor ve öyle giriş çıkışımızı sağlayabiliyorduk. Akşam çıkma saatinde boykot yapılır, okulun kapıları kapatılırdı. Özellikle yatılı olmayan öğrencilerin yanında, muhakkak telefon jetonu bulunurdu ve hemen ailelerimize haber verirdik. Ailelerimiz kapının önüne gelir ve bizim çıkmamızı beklerlerdi. Bekleme süresi bazen 2- 3 saat sürebilirdi. Darbe sonrası olaylar görünmez bir el ile bıçak kesilmiş gibi bitmişti. Okulumuza düzenli gidiyor, derslerimize düzenli devam etme şansı bulmuştuk”.

“OTOBÜSTEN İNDİRİP DÖVDÜLER”

Sokakta birçok olaya karşı karşıya kaldığını söyleyen Bekiroğlu, unutamadığı bir olayı şöyle aktardı: “Ortaköy’de belediye otobüsüne yeni binmiş ve Beşiktaş’a gidiyordum. Önüme de benden büyük bir genç oturdu. Tam otobüs duraktan kalkmıştı ki otobüsün önü on, on beş kişi tarafından kesildi ve önümde oturan genci yaka paça aşağı alarak dövmeye başladılar.  Genç kan revan içerisinde kalmıştı. Tabii ki bu durumda maalesef kimse müdahale edemiyordu. Büyük bir korku ve panik yaşamış, hareket edememiş, herhangi bir müdahalede bulunamamıştım”.

 

 

ARŞİV