Bir asırlık sıradışı yaşam…

Kadıköy geçtiğimiz günlerde ilklere imza atan, çok değerli bir ismi kaybetti; planörle uçan ilk Türk genci, ünlü jinekolog, Göztepe Ali Refik Paşa Köşkü'nün sahibi, bir paşa torunu, eşine çok aşık bir eski İstanbul beyefendisi olan İsmail Türsan…

23 Eylül 2016 - 11:55

GÖKÇE UYGUN
Sosyal medya sayesinde haberim oldu İsmail Türsan’ın vefatından. Kıdemli bir Kadıköylü olduğunu öğrenince dikkatimi çekti ve araştırmaya başladım. Araştırdıkça şaşırdım, şaşırdıkça araştırdım. Şahsen o ana dek adını bile duymamış olmaktan utandım. Türsan’ın inanılmaz hikayesinden ilginç satırbaşlarını sizlerle paylaşıyorum;
-    Kadın doğum hekimi olan İsmail Bey, Süleymaniye Doğum Evi’nde 38 yıl şeflik, sonra da Güzelbahçe Kliniği’nde doktorluk yapmış. O yılların tanınmış ailelerinin, kendi ailesinin çocuklarının yanı sıra kızı Leyla da onun eline doğmuş. Mesleğini 75 yaşına kadar sürdürmüş.
-    Harbiye Nezareti Topçu Dairesi Başkanı Ali Refik Paşa'nın kızı Mehpare hanımdan olan torunu İsmail Türsan, vefatına dek Göztepe’deki, kendiden sadece 10 yaş büyük köşkte yaşamış. Bu köşk Türkiye’deki ilklerin bir çoğunun yaşandığı bir mekan. Örneğin İstanbul’daki ilk tenis kortlu köşk burası. Zira İsmail Bey’in kardeşi Sabih Bey tenise meraklıymış.
-    İsmail bey, Türkiye’de ilk spor arabası olan gençlerdenmiş. Günümüzde Bağdat Caddesi’nde spor arabayla turlayan gençler var ya, işte onların ilk örneği! Ayrıca çok da güzel at binermiş. Askerde bu kendisine ayrıcalık bile sağlamış.  Tabur komutanına ait olan en güzel at, ona verilmiş.
-    Yaşamındaki en önemli olgulardan biri de aşk olan İsmail bey, eşi Elhan ile tanışmasını şöyle anlatmış bir röportajında; ‘’’Karşımızdaki 27 dönüm arazideki köşkte yazar Sermet Muhtar Alus’un kızı Elhan vardı. 12 yaşındaydı. Bakıp bakıp, ‘Ya keşke şu köşkte daha güzel bir kız otursaydı’ diye düşünüyordum. Yıllar geçti, kız çok güzelleşti. Ona aşık oldum. Nişanlandık, ama sonra ayrıldık. Ben Fransa’ya gittim. Sonra döndüm. Elhan’la 2.5 sene sonra bir davetten çıkarken barıştık. Sonra evlendik. Kazandığım parayı eşimin şıklığına harcardım, ona kürkler, kendime arabalar alırdım. Özellikle köşkün bahçesinde verilen davetlerimiz meşhurdu…’’

Planörle uçan ilk Türk!
-    İsmail Türsan’ın babası Savunma Bakanlığı müsteşarlığından emekli olan Tuğgeneral Şefik Türsan. Uçmaya küçük yaştan itibaren büyük ilgi duyan İsmail, 11 yaşındayken orduya armağan edilen bir uçağın teslim alınma merasimi için, bir gün babasıyla birlikte gittikleri havaalanında Ceyhan adlı uçağa babasının izniyle binmiş ve tören için gelen İtalyan pilot onu kırmayıp uçurmuş. Bu deneyim, onun yaşamında uçmanın bir tutku halini almasına neden olmuştu. Artık varsa yoksa hep uçmaktı. Babasına yalvarıyor, o da onu alıp havaalanına götürüyor ve Pilot Yüzbaşı Muzaffer Göksenin idaresinde eğitim uçuşlarında uçma hevesini tatmin ediyordu.İsmail eğitim için İstanbul’a geldiğinde büyükbabası Ali Şefik Paşanın Göztepe’deki köşkünde kalmaya başlamış ve uçma sevdası yarım kalmış.

Kleopatra talebeleri uçurdu!
-    Ancak 1930’ların başında planör (motorsuz hava aracı)  tutkusu Almanya’dan başlayıp dünyayı sararken bu  gelişmeleri takip edenlerden biri Galatasaray Lisesi’nin Fransız öğretmenlerinden biriymiş. Planör imal edilmiş ancak ilk uçuş başarısız olmuş. Ancak konuya ilgi duyan öğrenciler yılmamış; ilk planör üretim denemesine katılan öğrencilerden İsmail Türsan, Vedat Baykurt, Cevat Baykurt ve Marangoz Kemal, Kalamış’ta Vecihi Hürkuş'un verdiği planla, marangoz atölyesinde kendi emekleriyle çalışmalara başlamışlar. Büyük heyecanla imal edilen planör, Mart 1934’te tamamlanmış. Adı ‘Kleopatra’ olan, boyu 5 metre, kanatların uzunluğu 8 metre, ağırlığı 85 kilo olan planörün yapımı için 400 lira harcamışlardı ki, bu o zamana göre iyi bir paraymış. İlk uçuşunu da, Göztepe ile Uzunçayır arasındaki arazide, Türk havacılığında ilklere imza atan Hürkuş gözleminde 16 Mart 1934’te yapılmış. Genç İsmail, pilot mahalline girdikten sonra, kauçuk çekme kablosunun kollarını tutan çocuklar koşarak planörün yükselmesini sağlamışlar. Planör, yaklaşık 200 metre uçtuktan sonra başarıyla yere inmiş. Sonrasında Cevat ve Vedat da planörle uçma zevkini tatmışlar. Yalnız Kemal uçmamış, zira futbol oynadığı için sakatlanmaktan korkuyormuş. O gençler ülkenin planörle uçan ilk insanları olarak tarihe geçmişler. Hatta genç İsmail de ‘planörle uçan ilk Türk insanı olarak’ kayıtlara geçmiş. İsmail Türsan, yıllar sonraki bir röportajında o günü anlatırken ‘’Delilikti benimki. Düşüp çakılabilirdim’’ demişti.
(Bu yazının hazırlanmasında www.kokpit.aero.com sitesinden, 2012 tarihli Pazar Postası'ndan,  Türk savunma sanayinin öncü isimlerinden Ekber Onuk ile  yazar-akademisyen Oygur Yamak’ın anılarından yararlanılmıştır.)

Köşk, aşk, uçuş, doktorluk…
Cadıbostanı’ndan Caddebostan’a adlı Facebook sayfasının kurucusu, Caddebostan sakini Berk Erkent, aile büyüklerinden İsmail Türsan anısına, Gazete Kadıköy için bir yazı kaleme aldı;
‘’İsmail Türsan ile rahmetli anneannem Mualla Doğan kuzendiler. Anneannemle, hep ağabey, kardeş gibi büyümüş olduklarından olsa gerek annem ve dolayısıyla da ben, ondan hep ‘İsmail Dayı’ diye söz ederdik. İsmail Dayımız, benim de büyük dedem (anneannemin dedesi) olan, Osmanlı’nın son dönemlerinde paşalık yapmış olan Ali Refik Paşa’nın torunuydu. Ali Refik Paşa’nın bir kızı, bir oğlu vardı Mehpare Hanım ve Nazım Bey. Mehpare Hanım, Şefik Türsan Paşa ile, Nazım Bey ise, ünlü şekerci Hacı Bekir Efendi’nin torunu, Ali Muhidddin Hacıbekir’in kız kardeşi Saliha Müfide Hanım ile evliydi. Mehpare Hanım’ın üç oğlu İsmail, Müşfik ve Sabih, Nazım Bey’in üç kızı, bir oğlu vardı: Mişkat, Ali Refik, Mualla ve Melek. Nazım Bey’in çocukları ve Mehpare Hanım’ın çocukları, bugün halen varlığını sürdüren, Göztepe’deki Ali Refik Paşa Köşk’ünde, yaz aylarında hep bir arada, kardeş gibi büyümüşlerdir. Nazım Bey’in vefatından sonra, anneannem ve kardeşleri köşkteki hisselerini halaları Mehpare Hanım’a satmışlar, Mehpare Hanım’ın vefatının ardından ise İsmail Dayım, kendi kardeşlerinin de haklarını satın alarak köşkü tamamen kendi mülkiyetine geçirmiştir.
Kendisi, aile geçmişine, tarihe ve hatıralara çok değer veren bir insandı. Son yıllarında bile, en eski hatıralarını, en ince detaylarına kadar net bir şekilde anımsayıp anlatırdı. Örneğin isimlerini saydığım kuzen ve kardeşler arasında, Ali Refik Paşa Köşkü’nün ünlü havuzuna tek düşmeyen kişinin anneannem olduğunu, bunun, ilkokul yıllarında çok çalışkan olup, sürekli ders çalıştığı için bahçede fazla oyun oynamamasına bağlı olduğunu İsmail Dayım bana son yıllarında anlatmıştı. Kardeşleri rahmetli Müşfik ve Sabih Türsan’a da çok düşkündü. Üçü de bir dönemin simgesi, gerçek İstanbul beyefendileriydi.
Arabalara da çok meraklıydı. Bir dönem sahip olduğu Corvette, tüm Kadıköy’de ve Bağdat Caddesi’nde efsane olmuştu.  Hayatı boyunca sporu çok sevdi. Galatasaray Lisesi mezunuydu ve çok iyi bir Fransızcaya sahipti. Koyu bir Galatasaray’lıydı. Birer Fenerbahçe taraftarı olan rahmetli anneannem, annem ve ben, bu konuda kendisiyle ayrı düşerdik. Fakat, hayatının son anına dek takımının tüm maçlarını izlemesini, Galatasaray ile ilgili tüm gelişmeleri takip etmesini takdir ederdik.  Mesleğinde de son derecede başarılıydı. Türkiye’nin en donanımlı, en iyi jinekologlarından birisiydi. 1982’de Teşvikiye Güzelbahçe Kliniği’nde, annemin doğumunu da kendisi gerçekleştirmiş ve benim dünyaya gözlerimi açmama vesile olmuştu. 75 yaşına dek, doktorluk mesleğini faal bir şekilde sürdürdü.
İsmail Dayı’mızdan bahsederken, adını her duyduğumda, beni o güzel çocukluk hatıralarıma geri götüren eşinden, Elhan Teyze’den bahsetmemek asla olmaz. Elhan Teyze, Ali Refik Paşa Köşkü’nün karşısındaki köşkte yaşayan yazar Sermet Muhtar Alus’un kızıydı, o şekilde tanışmışlardı ve bir birlerine çok büyük bir aşkla bağlıydılar. Hiçbir zaman, ilk günkü heyecan ve sevginin yitirilmediği 50 yıldan fazla süren büyük bir aşk. Şimdi böyle bir aşkla bir birlerine bağlı olan çiftler var mıdır? Bilemiyorum. Elhan Teyze, hayatımda gördüğüm en zarif, en şık İstanbul Hanımefendilerinden birisiydi. Aynı zerafet ve inceliği, şu anda kızları Ela Soysal ve Leyla Atalık sürdürmektedir.
1996’da Elhan Teyze’min vefatına dek, kışın Teşvikiye’de, yazın ise Göztepe’de otururlardı, Elhan Teyzem’i  kaybettikten sonra, İsmail Dayımız, yaz kış Göztepe’de Ali Refik Paşa Köşkü’ne taşındı. Çocukluğumda, onların Teşvikiye’deki ya da Göztepe’deki evlerine çaya giderdik, çoğu kez ise anneannem bizde çay düzenler, İsmail Dayım ve eşi Elhan Teyzem’ i, Müşfik Dayım ile eşi Efide Teyzem’i, Sabih Dayım ve eşi Zerrin Teyzem’i çağırırdı. (Bu isimlerin hepsi Kadıköy’ün seçkin ailelerine mensup kişilerdi ve ne yazık ki şu an hiç biri hayatta değil.)  Rahmetli anneannem ve rahmetli büyük teyzem Melek, İsmail-Müşfik-Sabih Türsan kardeşlere ‘Üç silahşörler’ derdi.
 İşte o meşhur çaylarda, Elhan Teyze, hep benimle ilgilenir ve konuşurdu, ama öyle ince, öyle zarif, öyle kibar bir konuşması vardı ki inanın kelimelerle anlatmam çok zor. Bana, Teşvikiye’deki evlerinde hediye ettiği hatıra defterini, inanır mısınız? Tam 30 yıldır baş ucu çekmecemde saklıyorum, bana o defteri hediye ederken söylediği tatlı sözler halen kulağımda. O kadar çok severdim ki kendisini… Ne yazık ki Elhan Türsan 1996 yılının aralık ayında vefat etti. Elhan Teyzem veya İsmail Dayım ile bir kez bile yolları kesişmiş olan bir insanın, onları unutabilmesi, kendisinde onlardan bir iz kalmaması mümkün değildi.
İsmail Türsan denilince, ilk aklıma gelen sonsuz bir kültür, yaşanmışlık ve İstanbul Beyefendiliğidir. 100 yaşını aştıktan sonra bile kendisiyle, saatlerce siyaset, kültür, sanat ve spor üzerine sohbet edebilir ve ondan çok şey öğrenebilirdiniz. Bir insan, her konuda mı bu kadar bilgili olur? İlerleyen yaşına rağmen, her alandaki tüm gelişmeleri gençlerden nasıl kat ve kat daha hızlı bir şekilde takip edip, fikir sahibi olabilir? Onun yanında insan, bir saniye bile sıkılmazdı.
Bu dünyadan her ayrılan kimsenin, yakınları için onu özel kılan, kendine özgü özellikleri vardı. Ancak, İsmail Türsan, sahip olduğu o engin kültür, her konu hakkında fikir sahibi olması, renkli kişiliği, kibarlığı ve beyefendiliği ile gerçekten de yeri asla doldurulamayacak bir insandı. Ve çok acıdır ki, sanırım gerçek İstanbul beyefendilerinin, bir dönemin en son temsilcilerindendi. Onu çok özleyeceğim. Mekanı cennet olsun…’’

 

ARŞİV