W. Somerset Maugham: Boyalı Peçe

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta W. Somerset Maugham ile devam ediyor

08 Mayıs 2025 - 14:58

W. SOMERSET MAUGHAM (25 Ocak 1874- 16 Aralık 1965)

İngiliz romancı, oyun ve öykü yazarı, Paris’te doğdu. 8 yaşında annesini, 10 yaşında babasını kaybetti. Babasının vefatından sonra İngiltere'ye gönderildi. Bakımını amcası üstlendi. Canterbury’deki King’s School’da öğrenim gördü. Heidelberg’de bir yıl geçirdikten sonra Londra’daki St. Thomas Hastanesi Tıp Okulu’na girdi ve 1897’de mezun oldu. Ancak ilk romanı Liza of Lambeth’in (1897; Lambeth’li Liza) başarı kazanması üzerine edebiyata yöneldi. Of Human Bondage (1915; İnsanın Esareti ) adlı romanı genç bir tıp öğrencisinin acılı olgunlaşma yıllarını anlatan yarı otobiyografik bir yapıttır. 1919’da yayımlanan The Moon and Sixpence (Ay ve Altı Peni) romancı olarak kabul görmesini sağladı. Bir diğer önemli yapıtı The Razor’s Edge’de (1944; Bıçak Sırtı) ise savaştan yeni çıkmış Amerikalı bir askerin terhis olduktan sonraki arayışlarını anlattı. 1927 yılında güney Fransa’ya yerleşen Maugham, hayatının sonuna dek burada yaşadı.

Yazarın Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanan “Boyalı Peçe” isimli kitabından kısa bölümler paylaşıyoruz. 

BOYALI PEÇE

Kadın korkuyla çığlık attı.

“Ne oluyor?” diye sordu adam.

Panjurları kapalı odanın karanlığına rağmen, kadının korkudan birdenbire çılgına dönmüş yüzünü gördü. “Biri kapıyı zorladı.”

“Muhtemelen hizmetçidir, ya da çocuklardan biri de olabilir.”

“Onlar hiçbir zaman bu saatte gelmez. Öğle yemeğinden sonra hep uyuduğumu bilirler.”

“Başka kim olabilir?”

“Walter,” diye fısıldadı kadın dudakları titreyerek.

Adamın ayakkabılarını işaret etti. Adam ayakkabıları giymeye çalıştı, ancak kadının telaşı onu da etkilediğinden, üzerindeki tedirginlik beceriksizliğe sebep oluyordu. Ayrıca ayakkabılar ayağına dar geliyordu. Kadın sabırsızlıkla hafiften soluğu kesilerek adama çekeceği verdi. Kimonosunu üzerine geçirdi ve çıplak ayakla makyaj masasına yöneldi. Adam daha diğer ayağındaki ayakkabısının bağlarını bağlamadan, kısa kesilmiş saçlarını tarakla düzeltti ve ona paltosunu uzattı.

“Nasıl çıkacağım?”

“Biraz beklesen iyi olur. Dışarıya bakıp her şey yolunda mı kontrol edeyim.”

“Walter olması imkânsız. Saat beşten önce laboratuvardan ayrılmaz o.”

Kim o zaman?"

Artık fısıldaşarak konuşuyorlardı. Kadın titriyordu. Adamın aklına, kadının olağanüstü bir durumda paniğe kapılacağı geldi ve ona karşı ani bir öfke duydu. Eğer orada buluşmaları güvenli değilse, hangi akla hizmet öyle olduğunu söylemişti ki? Kadın, derin bir nefes alıp, adamın kolunu tuttu. Adam, onun bakışlarının izlediği doğrultuyu takip etti. Verandaya açılan pencerelerin önünde durdular. Panjurlar kapalı ve sürgülüydü. Beyaz porselen pencere kolunun yavaşça döndüğünü gördüler. Verandada hiç ayak sesi duymamışlardı. O sessiz hareketi görmek korkutucuydu. Bir dakika geçti, hiç ses yoktu. Derken, bu doğaüstü olayın dehşetinin, aynı sinsi, sessiz ve ürkütücü durumun tekrar etmesiyle, diğer pencerenin beyaz porselen kolunun da döndüğünü gördüler. O kadar korkutucuydu ki, Kitty sinirlerine hâkim olamayıp az kalsın çığlığı basıyordu; ancak adam bunu fark edip hemen eliyle kadının ağzını kapatarak çığlığı bastırdı.

(…)

Ah, özgür olmamak ne kötüydü, ikisi de özgür değildi! Charlie'nin karısından hoşlanmıyordu. Kitty'nin dalgın düşünceleri o an Dorothy Townsend üzerinde yoğunlaşmıştı. Dorothy olarak çağrılmak ne büyük talihsizlikti! İnsanın yaşını ifşa ederdi. Kadın en az otuz sekiz yaşındaydı. Ama Charlie ondan hiç bahsetmiyordu. Onu önemsemiyordu kuşkusuz, kadın Charlie'yi epey sıkmıştı. Ama Charlie tam bir beyefendiydi. Kitty sevecen bir ironiyle gülümsedi: O tam da böyle biriydi işte, sersem mendebur, karısına karşı sadakatsiz olabilirdi; ama ağzından onu kötüleyecek tek bir söz çıkmazdı. Karısı uzun boyluydu, Kitty'den daha uzun; ne şişman ne zayıf, kumral bir kadındı; gençliğinin verdiği güzellik dışında hiçbir hoş yanı yoktu; yüz hatları düzgündü, ancak dikkat çekecek kadar değildi ve mavi gözleri donuktu. Asla ikinci kez dönüp bakılmayacak bir teni vardı, yanakları solgundu. Ve giyinişi - aslında, tam da Hong Kong'da görev yapan, sömürgelerden sorumlu bir bakan yardımcısının eşi gibi giyiniyordu. Kitty gülümseyerek hafifçe omuz silkti.

(…)

Walter hiç de onun tipi değildi.

(…)

Kitty, o zamanlar Walter'ı çok az tanıyordu, bugün ise evleneli neredeyse iki yıl olmasına karşın onun hakkında hâlâ çok az şey biliyordu. Başlangıçta Walter'ın tutkusu karşısında hayrete düşse de, kibarlığından etkilenmiş ve gururu okşanmıştı. Walter fazlasıyla düşünceli biriydi, Kitty'yi rahat ettirmek için çok özenli davranırdı, en küçük isteğini dahi hemen yerine getirirdi. Kitty'ye sürekli ufak tefek hediyeler alırdı. Hastalandığında, Walter'dan daha sevecen ya da daha düşünceli biri olamazdı. Kendisine yorucu gelen bir işi yapma fırsatını Walter'a verdiğinde, ona iyilik yapmış gibi oluyordu. Ve Walter her daim fazlasıyla kibardı. Kitty odaya girdiğinde ayağa kalkar, arabadan inerken elini uzatıp yardım eder, eğer yolda tesadüfen Kitty ile karşılaşırsa şapkasını çıkarır, Kitty odadan çıkarken kapıyı açar ve asla Kitty'nin odasına kapıyı çalmadan girmezdi. Ona karşı davranışları, Kitty'nin gördüğü çoğu adamın eşlerine gösterdiği tavra benzemiyordu. Kitty'ye daha çok, kır evinde ağırlanan bir misafirmiş gibi davranıyordu. İnsanın hoşuna giden bir durumdu, ama biraz komikti. Walter daha rahat biri olsaydı, Kitty onunlayken kendisini biraz daha evindeymiş gibi hissedebilirdi. Evlilik hayatları da Kitty'yi Walter'a karşı yakınlaştırmamıştı. Walter o zamanlar tutkuluydu, aynı zamanda sert, tuhaf bir şekilde histerik ve duygusaldı da.

Walter'ın aslında ne denli duygusal olduğunu fark etmek, Kitty'nin aklını karıştırmıştı. Kendine hâkimiyeti ya utangaçlığından ya da uzun süreli eğitiminden kaynaklanıyordu, Kitty hangisi olduğunu bilmiyordu, ama ne zaman onun kollarında yatsa, Walter'ın arzuları yatışıyor ve manasız şeyler söylemeye çekinip, gülünç olmaktan korkan o adam, bebek gibi konuşmaya başlıyordu.

(…)

Kitty hayat doluydu; tüm gün muhabbet etmeye hazırdı ve kolay gülen biriydi. Walter'ın sessizliği onu altüst etmişti. Kitty'nin gün içinde yaptığı rastgele yorumlara bazen hiç cevap vermiyor, bu yanı Kitty'yi sinirlendiriyordu. Kitty'nin yorumlarının cevap gerektirmediği doğruydu; ama yine de Walter'ın karşılık vermesi iyi olurdu. (1-28)

Kitty, Wlater’ın neden kendisine aşık olduğunu merak ediyordu. Be temkinli, soğuk ve serinkanlı adamla uyum sağlayacak en son kişi olduğunu düşünüyordu. Fakat yine de Walter’ın ona delice aşık olduğundan emindi. 

(…)

Charlie ile sevgili olduklarında Walter ile aralarındaki durum son derece garipleşti.

(…)

Gizli aşk maceralarını ustalıkla yönettiler. Charles'in arkası sağlamdı, bunu Kitty'ye o söylemişti (Kitty, kaygısızca “Nüfuzlu bir insan olduğun için kurumlanmana izin vermeyeceğim" diyerek sözünü kesmişti) ve Charles için bu sorun değildi ama Kitty'nin iyiliği için en ufak bir riski bile göze almamaları gerekiyordu. Baş başa pek sık görüşemiyorlardi, hatta Charles'a göre hiç sık değildi, ama önce Kitty'yi düşünmek zorundaydı. Bazen antika dükkânında, bazen Kitty'nin evinde öğle yemeğinden sonra kimsenin olmadığı bir anda. Yine de Kitty onu köşede bucakta oldukça sık görüyordu. Charles'ın onunla resmi ve her zaman herkesle konuştuğu gibi neşeli konuşması, Kitty'yi eğlendiriyordu.

(…)

Kitty, Charles'a tapıyordu. Charles, şık çizmeleri ve beyaz binici pantolonuyla polo oynarken muhteşem görünüyordu. Tenis oynarken, bir delikanlı gibi görünürdü. Kuşkusuz Charles da görünüşüyle gurur duyuyordu: Kitty'nin şimdiye kadar gördüğü en güzel endama sahipti.(…)

Tabii henüz Walter'ın gerçeği bilip bilmediği belli değildi; bilmiyorsa fazla kurcalamamak en iyisiydi; ama biliyorsa da, eh, sonunda herkes için en iyisi olacaktı. Kitty ilk zamanlar bu durumdan memnun olmamasına rağmen, Charlie ile gizli gizli görüşmeyi kabullenmişti; ama zamanla Charlie'ye olan tutkusu artmış ve bir süredir sürekli birlikte olmalarının önündeki engellere karşı tahammülsüzleşmeye başlamıştı. Charlie, son zamanlarda sık sık onu bu kadar ihtiyatlı davranmaya zorlayan konumuna, kendisinin ve Kitty'nin elini kolunu bağlayan unsurlara lanet ettiğinden bahsetmiş; ikisi de özgür olsalar, her şeyin harikulade olacağını söylemişti. Kitty, onun bakış açısını anlamıştı; kimse rezillik yaşansın istemezdi, ayrıca hayatının gidişatını değiştireceksen öncesinde elbette ki iyi düşünmen gerekirdi. Ama özgürlüklerini kazanmak zorunda kalsalardı, ah, işte o zaman her şey ne kadar kolay olurdu!

(…)

Kitty fena halde korkmaya başlamıştı. Yeniden ağlamaya başladı. Townsend yerinden kalktı ve Kitty'nin yanına oturup, beline sarıldı.

“Kendini üzmemeye çalış, sevgilim. Kendimize hâkim olmalıyız."

“Beni sevdiğini sanmıştım...”

“Elbette seni seviyorum, dedi Townsend nazikçe. “Bundan kesinlikle şüphe duymamalısın.”

“Eğer Dorothy senden boşanmazsa, Walter mahkemede seni suç ortağı olarak gösterecek.”

Townsend cevap vermeden önce uzun bir süre bekledi. Kuru bir ses tonuyla cevap verdi.

“Bu kariyerimi mahveder tabii, ama sana da pek yararı olmaz maalesef. İşler sarpa sararsa Dorothy'ye her şeyi itiraf ederim; üzüntüden perişan olur, ama beni affeder.” Demek Townsend'ın bir planı vardı. “Her şeyi itiraf etmekten daha iyi bir yol var mı bilemiyorum. Eğer Dorothy, Walter ile görüşürse ağzını sıkı tutması için onu ikna edebileceğini söyleyebilirim.”

“Bu Dorothy'den boşanmak istemediğin anlamına mı geliyor?”

“Yani, düşünmem gereken oğullarım var, değil mi? Ayrıca tabii ki Dorothy'yi de üzmek istemem. Biz her zaman çok iyi geçindik. Bana son derece iyi bir eş oldu, biliyorsun.”

“Neden bana Dorothy'nin senin için hiçbir anlam ifade etmediğini söyledin?”

“Ben hiç böyle bir şey söylemedim. Ben ona âşık olmadığımı söyledim.” (Syf 30-67)

Bazılarımız yolunu afyonla bulmaya çalışıyor, bazılarımız Tanrı’yla, bazılarımız viskiyle ve bazılarımız da aşkla. Bütün yollar aynı yöne gidiyor ve aslında hiçbir yere varmıyor.” (Syf 158)



 


ARŞİV