Anna Ahmatova: Bugün Bana Mektup Getirmediler

Usta yazar ve şairlerin eserlerinden küçük alıntılara yer verdiğimiz “Edebiyat Hayatından Hatırlamalar” köşesi bu hafta Anna Ahmatova ile devam ediyor

04 Temmuz 2025 - 13:14

ANNA AHMATOVA (23 Haziran 1889- 5 Mart 1966)

1889 Odessa yakınlarında dünyaya geldi. Kiev, Tsarskoe Selo ve Peterburg'da Smolny Enstitüsünde eğitim aldı. 11 yaşında şiir yazmaya başladı ve Racine, Puşkin ve Baratinski'den esinlendi. 1910 yılında akmeizm akımının kurucusu genç şair Nikolay Gumilev ile evlendi ve kendisi de akmeizm akımının ses getiren temsilcilerinden biri oldu. 1912'de oğlu Lev Gumilev dünyaya geldi ve yine aynı yıl ilk şiir kitabı Akşam (Veçer) yayımlandı. 1914 yılında Tespih (Çötki), 1917 yılında Beyaz Sürü (Belaya Staya) yayımlandı. Eşi Nikolay Gumilev Sovyetler'e karşı anti faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle ayrılmalarından 3 yıl sonra 1921'de kurşuna dizilerek öldürüldü. Aynı yıl Sinir Otu (Podorojnik) isimli kitabı yayımlandı. 1922'den sonra, hükümet tarafından kapitalist bir figür olarak damgalandı. 1939 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne kabul edilse de 1946 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından özel bir karar yayımlanarak şiirlerinin yayımlanması yasaklandı ve Yazarlar Birliği'nden ihraç edildi. Bu dönemde geçimini çevirmenlik yaparak sağladı. 1951 yılında Yazarlar Birliği'ne tekrar kabul edildi. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterildi ve İtalya'da Etna-Taormina Edebiyat ödülünü aldı ve Oxford Üniversitesi tarafından fahri edebiyat doktora unvanı verildi. Şiirleri dünyada birçok dile çevrildi. 1965 yılında son şiir koleksiyonu Zamanın Akışı (Beg Vremeni) yayımlandı. 1966 yılında hayata veda etti.

Yazarın Everest Yayınları tarafından yayımlanan “Bugün Bana Mektup Getirmediler” isimli kitabından şiirler paylaşıyoruz.

KAPIYI ARALIK BIRAKTIM 

Kapıyı aralık bıraktım 

Mis gibi kokuyor ıhlamurlar 

Üzerinde masanın 

Kırbaç ve bir çift eldiven, unutulmuşlar.

 

Sarı hareler etrafında lambanın

 Her sese bakınıyorum 

Neden çekip gittin, 

Doğrusu hiç anlamıyorum.

 

Aydınlık ve şen bir sabah 

Yarından beklediğim. 

Çok güzel bu hayat 

Akıllan artık kalbim.

 

Hafif hafif atışların

Gösteriyor yorgunluğunu. 

Biliyor musun okumuştum 

Ruhların ölümsüz olduğunu. 

AYNI BARDAKTAN İÇMEYECEĞİZ

Aynı bardaktan içmeyeceğiz 

Ne bir bardak suyu ne de tatlı şarabı 

Seher vaktinde öpüşmeyeceğiz. 

Pencereden bakmayacağız akşamları 

Ben ayla nefes alıyorum sen güneşle 

Ama hayat buluyoruz aynı sevda içinde.

 

Hep benimlesin kalbimin sadık sevecen dostu.

 Ve seninle her zaman bu neşeli sevgilin. 

Bilirim gri gözlerindeki korkuyu

 Çünkü ıstırabımın sorumlusu sensin.

 Sıklaştırmıyoruz kısa görüşmelerimizi 

Böyle koruyoruz çünkü dirliğimizi.

 

Şiirlerim seni söyler şarkı diye 

Benim soluğum eser senin mısralarında. 

Öyle bir ateş ki, cüret edemez dokunmaya

 Ne unutuşların ne de korkularım benim 

Keşke bilsen benim için bu aralar 

Ne demek o gün kurusu dudaklar.

GÜLÜMSEMEYİ HEPTEN BIRAKTIM

Gülümsemeyi hepten bıraktım, 

Soğuk rüzgârlar donduruyor dudaklarımı 

Bir umut daha azalttım, 

Buna karşın artırdım şarkılarımı. 

İstemeden de olsa bu yeni şarkıyla

 Hem alay edecek hem de küfredeceğim 

Acımasızca incitir çünkü ruhumu 

Sevdanın suskunluğu.

BİR YERLERDE SADE BİR YAŞAM VE DÜNYA VAR 

Bir yerlerde sade bir yaşam ve dünya var 

Berrak, sıcak ve neşeli...

 Bir çitin üstünden genç bir kızla komşusu

 Konuşuyor akşamüstü ve sadece arılar duyuyor, 

En tatlısını bütün konuşmaların.

 

Biz ise görkemli ve zorlu bir yaşam sürüyoruz,

Acı verici görüşmelerimizin törenlerine saygılıyız, 

Pervasız bir rüzgâr çıkagelip Kesiyor yeni başladığımız konuşmamızı.

 

Ancak değişmeyeceğiz hiçbir şeye,

Zaferin ve talihsizliğin mermer şehrini, 

Işıldayan buzlarını engin nehirlerin,

Güneşsiz, kasvetli bahçeleri 

Bir de esin perisinin belli belirsiz sesini.

NE BİR SIR NE KEDER

Ne bir sır ne keder

Ne de takdiri kaderin,

Bu buluşmalardan kalan her sefer

İzleriydi hep mücadelenin.

 

Sabahtan bilmiştim dakikasını

 Bana gelişinin.

 Duydum sıktığım avuçlarımın

 Ürpertiyle titreyişini.

 

Buruşturdum kuru ellerimle

 Masanın renkli örtüsünü

O zaman anladım işte,

Bu dünyanın küçüklüğünü.

 

BUGÜN BANA MEKTUP GETİRMEDİLER

Bugün bana mektup getirmediler. 

Ya unuttu yazmayı ya da çekti gitti; 

Gümüşten bir kahkahadır bahar şimdi, 

Sallanır esintiyle körfezdeki gemiler. 

Bugün bana mektup getirmediler...

 

Daha dün gibi, burada benimleydi, 

Öylesine sevecen, öylesine benim ve aşıktı, 

Ama bütün bunlar karla karışıktı, 

Oysa şimdi bahar, o bahar ki hüznü zehirdi,

 Daha dün gibi burada benimleydi...

 

Bir keman sesi geliyor hafiften, 

Yüreğim can çekişerek atıyor, 

Korkarım, fırlayacak kalbim yerinden, 

Tek bir satır daha yazarsam eğer.

ESİN PERİSİ

Onun gelişini beklediğim gecelerde

 Hayat pamuk ipliğine bağlı sanki.

 Kavalı elinde tatlı misafirimin önünde

 İtibar, gençlik, özgürlük dediğin nedir ki

 

İşte geldi, çekip üstümdeki örtüyü geriye

Gözlerini dikkatle bana dikti

 Ona dedim ki: "Sen miydin Dante'ye 

Cehennemini yazdıran?". "Bendim." dedi.

 

HER ŞEY YAĞMALANDI

Natalya Rikova'ya

 

Her şey yağmalandı, satıldı, ihanete uğradı

Kara ölüm çırptı kanatlarını 

Derin bir keder içimizi kemirdi 

Peki bize umut ışığı veren neydi?

 

Gündüzler vişnelerin nefesiyle doluyor 

Eşsiz bir orman şehrin çevresinde 

Geceler yeni yıldızlarıyla parlıyor 

Derin, berrak şu temmuz göğünde

 

Ve bir mucize yaklaşıyor

Viran olmuş, toz tutmuş evlere 

Hiç kimse ama hiç kimse bilmiyor 

Bu çağdan beklediğimiz ne.

 

HÜKÜM

Ve taş gibi bir söz düştü 

Hâlâ çarpan şu yüreğime 

Ziyanı yok, hazırdım buna çünkü 

Üstesinden gelirim bir şekilde. 

İşim başımdan aşkın bugün 

Son zerresine kadar öldürmeli anıları 

Ve taş kesilmeli yüreğim 

Yeniden öğrenmeliyim yaşamayı. 

Aksi halde, yazın sıcak kıpırtısı 

Gelmez pencereme bir bayram gibi 

Çok önceden sezmiştim bunları 

Bu aydınlık günü ve bu ıssız evi.

 

SONSÖZ

Öğrendim yüzlerin nasıl sarardığını 

Nasıl sızdığını korkunun göz kapaklarından 

Çivi yazısıyla kazınmış taş yapraklar gibi 

Nasıl okunduğunu acının yanaklardan.

 

Kömür karası, simsiyah zülüflerin

 Nasıl aklaştığını birdenbire, 

Solduğunu uysal dudaklarda gülüşlerin 

Titreyişini de endişenin kuru bir gülücükte.

 

Yalnızca kendim için değil dualarım 

Orada benimle duran herkes için 

Hem kara kışta hem sarı sıcakta 

Gözü kör kızıl duvarın altında.

 

ARŞİV