ANNA AHMATOVA (23 Haziran 1889- 5 Mart 1966)
1889 Odessa yakınlarında dünyaya geldi. Kiev, Tsarskoe Selo ve Peterburg'da Smolny Enstitüsünde eğitim aldı. 11 yaşında şiir yazmaya başladı ve Racine, Puşkin ve Baratinski'den esinlendi. 1910 yılında akmeizm akımının kurucusu genç şair Nikolay Gumilev ile evlendi ve kendisi de akmeizm akımının ses getiren temsilcilerinden biri oldu. 1912'de oğlu Lev Gumilev dünyaya geldi ve yine aynı yıl ilk şiir kitabı Akşam (Veçer) yayımlandı. 1914 yılında Tespih (Çötki), 1917 yılında Beyaz Sürü (Belaya Staya) yayımlandı. Eşi Nikolay Gumilev Sovyetler'e karşı anti faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle ayrılmalarından 3 yıl sonra 1921'de kurşuna dizilerek öldürüldü. Aynı yıl Sinir Otu (Podorojnik) isimli kitabı yayımlandı. 1922'den sonra, hükümet tarafından kapitalist bir figür olarak damgalandı. 1939 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne kabul edilse de 1946 yılında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından özel bir karar yayımlanarak şiirlerinin yayımlanması yasaklandı ve Yazarlar Birliği'nden ihraç edildi. Bu dönemde geçimini çevirmenlik yaparak sağladı. 1951 yılında Yazarlar Birliği'ne tekrar kabul edildi. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterildi ve İtalya'da Etna-Taormina Edebiyat ödülünü aldı ve Oxford Üniversitesi tarafından fahri edebiyat doktora unvanı verildi. Şiirleri dünyada birçok dile çevrildi. 1965 yılında son şiir koleksiyonu Zamanın Akışı (Beg Vremeni) yayımlandı. 1966 yılında hayata veda etti.
Yazarın Everest Yayınları tarafından yayımlanan “Bugün Bana Mektup Getirmediler” isimli kitabından şiirler paylaşıyoruz.
KAPIYI ARALIK BIRAKTIM
Kapıyı aralık bıraktım
Mis gibi kokuyor ıhlamurlar
Üzerinde masanın
Kırbaç ve bir çift eldiven, unutulmuşlar.
Sarı hareler etrafında lambanın
Her sese bakınıyorum
Neden çekip gittin,
Doğrusu hiç anlamıyorum.
Aydınlık ve şen bir sabah
Yarından beklediğim.
Çok güzel bu hayat
Akıllan artık kalbim.
Hafif hafif atışların
Gösteriyor yorgunluğunu.
Biliyor musun okumuştum
Ruhların ölümsüz olduğunu.
AYNI BARDAKTAN İÇMEYECEĞİZ
Aynı bardaktan içmeyeceğiz
Ne bir bardak suyu ne de tatlı şarabı
Seher vaktinde öpüşmeyeceğiz.
Pencereden bakmayacağız akşamları
Ben ayla nefes alıyorum sen güneşle
Ama hayat buluyoruz aynı sevda içinde.
Hep benimlesin kalbimin sadık sevecen dostu.
Ve seninle her zaman bu neşeli sevgilin.
Bilirim gri gözlerindeki korkuyu
Çünkü ıstırabımın sorumlusu sensin.
Sıklaştırmıyoruz kısa görüşmelerimizi
Böyle koruyoruz çünkü dirliğimizi.
Şiirlerim seni söyler şarkı diye
Benim soluğum eser senin mısralarında.
Öyle bir ateş ki, cüret edemez dokunmaya
Ne unutuşların ne de korkularım benim
Keşke bilsen benim için bu aralar
Ne demek o gün kurusu dudaklar.
GÜLÜMSEMEYİ HEPTEN BIRAKTIM
Gülümsemeyi hepten bıraktım,
Soğuk rüzgârlar donduruyor dudaklarımı
Bir umut daha azalttım,
Buna karşın artırdım şarkılarımı.
İstemeden de olsa bu yeni şarkıyla
Hem alay edecek hem de küfredeceğim
Acımasızca incitir çünkü ruhumu
Sevdanın suskunluğu.
BİR YERLERDE SADE BİR YAŞAM VE DÜNYA VAR
Bir yerlerde sade bir yaşam ve dünya var
Berrak, sıcak ve neşeli...
Bir çitin üstünden genç bir kızla komşusu
Konuşuyor akşamüstü ve sadece arılar duyuyor,
En tatlısını bütün konuşmaların.
Biz ise görkemli ve zorlu bir yaşam sürüyoruz,
Acı verici görüşmelerimizin törenlerine saygılıyız,
Pervasız bir rüzgâr çıkagelip Kesiyor yeni başladığımız konuşmamızı.
Ancak değişmeyeceğiz hiçbir şeye,
Zaferin ve talihsizliğin mermer şehrini,
Işıldayan buzlarını engin nehirlerin,
Güneşsiz, kasvetli bahçeleri
Bir de esin perisinin belli belirsiz sesini.
NE BİR SIR NE KEDER
Ne bir sır ne keder
Ne de takdiri kaderin,
Bu buluşmalardan kalan her sefer
İzleriydi hep mücadelenin.
Sabahtan bilmiştim dakikasını
Bana gelişinin.
Duydum sıktığım avuçlarımın
Ürpertiyle titreyişini.
Buruşturdum kuru ellerimle
Masanın renkli örtüsünü
O zaman anladım işte,
Bu dünyanın küçüklüğünü.
BUGÜN BANA MEKTUP GETİRMEDİLER
Bugün bana mektup getirmediler.
Ya unuttu yazmayı ya da çekti gitti;
Gümüşten bir kahkahadır bahar şimdi,
Sallanır esintiyle körfezdeki gemiler.
Bugün bana mektup getirmediler...
Daha dün gibi, burada benimleydi,
Öylesine sevecen, öylesine benim ve aşıktı,
Ama bütün bunlar karla karışıktı,
Oysa şimdi bahar, o bahar ki hüznü zehirdi,
Daha dün gibi burada benimleydi...
Bir keman sesi geliyor hafiften,
Yüreğim can çekişerek atıyor,
Korkarım, fırlayacak kalbim yerinden,
Tek bir satır daha yazarsam eğer.
ESİN PERİSİ
Onun gelişini beklediğim gecelerde
Hayat pamuk ipliğine bağlı sanki.
Kavalı elinde tatlı misafirimin önünde
İtibar, gençlik, özgürlük dediğin nedir ki
İşte geldi, çekip üstümdeki örtüyü geriye
Gözlerini dikkatle bana dikti
Ona dedim ki: "Sen miydin Dante'ye
Cehennemini yazdıran?". "Bendim." dedi.
HER ŞEY YAĞMALANDI
Natalya Rikova'ya
Her şey yağmalandı, satıldı, ihanete uğradı
Kara ölüm çırptı kanatlarını
Derin bir keder içimizi kemirdi
Peki bize umut ışığı veren neydi?
Gündüzler vişnelerin nefesiyle doluyor
Eşsiz bir orman şehrin çevresinde
Geceler yeni yıldızlarıyla parlıyor
Derin, berrak şu temmuz göğünde
Ve bir mucize yaklaşıyor
Viran olmuş, toz tutmuş evlere
Hiç kimse ama hiç kimse bilmiyor
Bu çağdan beklediğimiz ne.
HÜKÜM
Ve taş gibi bir söz düştü
Hâlâ çarpan şu yüreğime
Ziyanı yok, hazırdım buna çünkü
Üstesinden gelirim bir şekilde.
İşim başımdan aşkın bugün
Son zerresine kadar öldürmeli anıları
Ve taş kesilmeli yüreğim
Yeniden öğrenmeliyim yaşamayı.
Aksi halde, yazın sıcak kıpırtısı
Gelmez pencereme bir bayram gibi
Çok önceden sezmiştim bunları
Bu aydınlık günü ve bu ıssız evi.
SONSÖZ
Öğrendim yüzlerin nasıl sarardığını
Nasıl sızdığını korkunun göz kapaklarından
Çivi yazısıyla kazınmış taş yapraklar gibi
Nasıl okunduğunu acının yanaklardan.
Kömür karası, simsiyah zülüflerin
Nasıl aklaştığını birdenbire,
Solduğunu uysal dudaklarda gülüşlerin
Titreyişini de endişenin kuru bir gülücükte.
Yalnızca kendim için değil dualarım
Orada benimle duran herkes için
Hem kara kışta hem sarı sıcakta
Gözü kör kızıl duvarın altında.