“Suyu süzecek toprak kalmadı”

İstanbul’daki sel felaketlerini konuştuğumuz Prof. Dr. Murat Türkeş, “Yağışın normal koşullarda toprağa süzülebileceği, yeraltı sularına dönüşebileceği ortam kalmadı” diyor

04 Eylül 2019 - 08:36

Geçtiğimiz haftalarda hem İstanbul’un genelinde hem de Kadıköy’de etkili olan sağanak yağış sel felaketlerine neden olmuştu. Eminönü’nde birçok işyerini su basarken, Üsküdar’da bir yol su baskını nedeniyle çökmüştü. Kadıköy’de ise bazı altgeçitleri su bastı. Uzmanlara göre aşırı yağışların ve sel felaketlerinin nedenleri; küresel ısınma, betonlaşma, yeşil alanların yok edilmesi ve yöneticilerin geçmişten ders almaması...

Gazete Kadıköy’e konuşan Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği-Politikaları Uygulama ve  Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu ve TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş ise  “Yağışın normal koşullarda toprağa süzülebileceği, yeraltı sularına dönüşebileceği ortam kalmadı, doğal akarsu ağı ve kentin doğal jeomorfolojisi yok edildi. Bu nedenle iklim değişikliğinin şiddetlendirdiği bu olaylar kentsel taşkınlara ve yağış sellerine neden oluyor.” diyor.

“SON 25 YILDA SICAKLIK ARTTI”

Türkiye’de 2000 yılından bu yana maksimum hava sıcaklıklarına ilişkin rekorların yaklaşık yüzde 50’sinin gerçekleştiğini ifade eden Türkeş,  bu oranın minimum sıcaklıklara ait rekorlarda yüzde 10’a kadar düştüğünü ifade ediyor.

Türkeş, “Türkiye’de yaklaşık son 25 yıllık dönemde, hem sıcaklık rejimi belirgin olarak daha ılıman ve sıcak koşullara doğru değişmiş, hem de sıcak hava dalgalarının sıklığında ve şiddetinde önemli değişmeler gerçekleşti. Gözlenen değişme ve eğilimlere ek olarak, 21. yüzyılda Türkiye ile birlikte dünyanın birçok bölgesinde aşırı hava ve iklim olaylarının sıklık ve şiddetinde artışlar olabileceğini göstermektedir.” diyor. Murat Türkeş’e göre İstanbul’da şiddetini arttıran sel felaketlerinin tek nedeni Türkiye’de artan sıcaklık değil. Türkeş, sel felaketlerinin bir başka nedenini de şöyle açıklıyor: “Yaklaşık son 30 yıldan beri akarsu taşkın ovalarının ve vadilerinin, hatta akarsu akış kanallarının doğrudan kendisinin imara açılmasının, kentsel yağış taşkınlarının ve sellerin oluşumları ile bağlantılı hasar ve kayıpların büyük olmasında önemli bir rol oynadığını söylemek gerekiyor.”

ALTYAPI UYGUN MU?

Peki İstanbul’un altyapısı sel ve diğer felaketlerle başa çıkabilecek düzeyde mi? Türkeş bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Yalnız İstanbul’un değil, büyük kentlerin hemen tümünün alt yapısı şimdiki şiddetli hava ile iklim olaylarıyla ilişkili koşulların sonuç ve etkilerini karşılama  açısından uygun değil.

İstanbul o kadar düzensiz ve plansız büyüdü ve o kadar geniş bir alana yayıldı ki, artık bu mega kentte, ne uzun süreli kuvvetli yağmur ve sağanak yağışlar ile gök gürültülü sağanak yağışları giderebilecek doğal akarsu ağı kaldı. Ne de bu tür yağışlar sonucunda oluşan kent sellerini giderebilecek, zarar vermeden planlı bir biçimde kanalize edecek, selleri karşılayabilecek yağmur atık su kanalları ve ağı, yapılabildi. Her taraf asfalt, her taraf beton ve bina. Yağışın normal koşullarda toprağa süzülebileceği, yeraltı sularına dönüşebileceği ortam kalmadı, doğal akarsu ağı ve kentin doğal jeomorfolojisi yok edildi. Bu nedenle iklim değişikliğinin şiddetlendirdiği bu olaylar kentsel taşkınlara ve yağış sellerine neden oluyor. Ayrıca, iklim modeli kestirimleri gelecekte bu yetersizliğin daha etkili olacağını açıkça gösteriyor.”

“AFETLERDEN DERS ÇIKARILMIYOR”

Türkeş, bir başka sorununun ise Afet Risk Yönetimi ve Afet Etkilerinin Azaltılması Yasası’nın uygulanmamasının olduğunu belirtiyor.

Türkiye’de kuraklık olasılıklarının iyi bilinmesine karşın, gerçek verilere dayalı veri ve bilgilerinin erişilebilir olmadığını söyleyen Türkeş, “Bu büyük bir eksiklik hatta sorundur. Önemli olan, iyi hazırlanmış afet etkilenebilirlik ve risk çözümlemeleri ve raporları ile afet izleme, değerlendirme ve öngörü sistemlerine dayanan Afet Risk Yönetimi ve Afet Etkilerinin Azaltılması ilkelerine göre deprem ve diğer tüm afetlere hazır olup afetlerle en az can ve mal kaybı ve hasarla baş edebilmektir. Konunun başka bir yönüyse, büyük kentlerde gerçekleşen afetlerde hemen hiçbir kurum ve kuruluşun doğrudan sorumluluk almama eğiliminde olmasıdır. Dahası, şiddetli ve uzun süreli sağanak yağışların kentlerde neden olduğu kentsel sel ve taşkınlar gibi doğal ve insan kaynaklı birleşik afetlerden ders çıkarılmıyor.” diyor.  

İKLİM KRİZİ NASIL YÖNETİLİR?

Peki, İstanbul’da etkisini daha da hissettirecek iklim kriziyle nasıl mücadele edilebilir? Murat Türkeş’e göre; insan kaynaklı küresel ısınma ve değişen iklim koşullarını dikkate alan, önemseyen ve tüm plan ve stratejik yatırımlarda iklim değişikliğini merkeze koymak gerekiyor.  

Türkeş şöyle devam ediyor: “Kentlerin değişen hava ve iklim koşullarını analiz edebilecek, kent hidro-klimatolojisinin ve hidrolojisinin çok disiplinli yaklaşımlarını, yerel yönetimlerde  istihdam edilmesi önemli ve gerekli bir adımdır.”


ARŞİV