İklim Kanunu neyi değiştirecek?

Temiz Hava Hakkı Platformu'ndan Avukat Ceren Pınar Gayretli ile meclise gelmesi beklenen İklim Kanunu'nun detaylarını konuştuk. Gayretli, taslağın ağırlıklı olarak "Emisyon Ticaret Sistemi" mevzuatına odaklandığını vurguluyor

12 Ekim 2023 - 14:19

Türkiye iklim krizinden en çok etkilenecek bölgelerden biri Akdeniz havzası. Son yıllarda artan su baskınları, kuraklık ve orman yangınları yılın belirli dönemlerinde şahit olduğumuz olaylardan bazıları. Ancak Akdeniz kuşağında yer alan ülkeleri daha ciddi sorunların beklediği de uzmanlar tarafından dile getiriliyor. İlk olarak 2021 yılında başlatılan ancak sonradan rafa kaldırılan İklim Kanunu şimdi yeniden gündemde.

Türkiye'nin iklim değişikliği mücadelesine dair kritik konuları ve yakın zamanda meclise gelmesi beklenen İklim Kanunu’nu Temiz Hava Hakkı Platformu'ndan Avukat Ceren Pınar Gayretli ile konuştuk. Taslakta iklim mücadelesiyle ilgili net hedeflerin bulunmadığını söyleyen Gayretli, “20 maddeden oluşan bir taslakla karşı karşıyayız. Çok net olmasa ve eleştirsek de bir şeyler söyleyen 7 maddesi var. Geri kalan 13 maddesi tamamen Emisyon Ticaret Sistemiyle ilgili.” dedi.

-İklim Kanunu neden şimdi gündeme geldi? 

2021 yılında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Dünya Bankası ile birlikte bir projeye başladı. Bu proje, karbon piyasalarının düzenlenmesine dair bir projeydi. O dönemde biz de sivil toplum kuruluşları ve iklim konusunda çalışan insanlar olarak bu süreçlere dahil olabiliyor ve görüşlerimizi iletebiliyorduk ama 2021 yılında bir ilerleme kaydedilmedi. 2022 yılında, bu sefer ticaret odaları üzerinden, yani bize sunulmayan bir taslakla karşılaştık. Çevre, Şehircilik Bakanlığı odalarla birlikte çalışıyordu. Taslağa ilişkin görüşlerimizi sunduk, ancak o süreç devam etmedi ve en son olarak 2023 yılında, yani bu yıl ağustos ayında Ankara Sanayi Odası kendi web sitesinde bir taslak paylaştı ve böylece yeni bir taslaktan haberimiz oldu.

-Taslaklardaki farklar neler? 

Şöyle, 2021 ve 2022 yıllarında doğrudan dahil olduk, 2021 yılında daha açık bir şekilde görüşlerimizi iletebiliyorduk. Yani biz de o süreçte tam olarak aktif değildik ancak 2020 yılında daha açık ve erişilebilir bir taslak söz konusuydu. O taslağa dair de eleştirilerimiz vardı, ancak daha net hedefler içeriyordu. Örneğin, kamu kurum ve kuruluşlarına daha net görevler verilmişti ve katılımcılık daha yüksekti. İklim değişikliği ve mücadele konusunda daha fazla detay içeriyordu.

“EMİSYON TİCARET SİSTEMİ DÜZENLENİYOR”

-Peki, o taslaktan niye geri adım atıldı?

Onu kesin olarak bilemiyoruz, ama şu an elimizde bulunan taslak, iklim kanunu taslağına değil, emisyon ticaret sistemi mevzuatına benziyor. Emisyon ticaret sisteminin düzenlemesinden bahsediyoruz ve o da doğru düzenlenmemiş. Biraz önce de bahsettiğim gibi emisyon ticaret sisteminin asıl amacı emisyonları azaltmaktır ve doğru bir emisyon ticaret sistemi kurulursa mümkün olabilir. Ancak şu anki mevzuatta bir sınır bile belirlenmemiş.

-Şu an üzerinde çalışılan taslağı görebildiniz mi?

Evet, şu an elimizde bir taslak var. Ancak içeride değişiklikler yapılıyor olabilir. Şu an biz elimizdeki taslak üzerinden çalışıyoruz. Bu taslak, iklim değişikliği ve mücadeleye dair net hedefler hiçbir şekilde içermiyor. Çok net şöyle söyleyebilirim, 20 maddeden oluşan bir taslakla karşı karşıyayız. Çok net olmasa ve eleştirsek de bir şeyler söyleyen 7 maddesi var. Geri kalan 13 maddesi tamamen emisyon ticari sistemiyle ilgili. Yani iklim değişikliği ve mücadele uyumu değil.

“SİSTEME DAHİL OLMASI GEREKİYOR”

-Bu konuyu biraz daha açar mısınız? Emisyon Ticaret Sistemi nedir? Hazırlanan kanun ile nasıl bir ilişkisi var?

Emisyon Ticaret Sistemi, iklim değişikliğiyle mücadelede dünya genelinde yaygın olan bir girişim. Örneğin, Avrupa Birliği bu konuda çok aktif çalışıyor ve 2005 yılından beri bir emisyon ticaret sistemi bulunuyor. Bu sistem, karbon salımlarını sınırlamak için şirketlere belli bir karbon limiti belirliyor ve şirketler, bu limiti aşan salımları azaltmaya çalışarak bu sistemde yer alıyor. Türkiye'nin de bu sisteme dahil olması gerekiyor çünkü Avrupa Birliği ile ticaret yapan şirketler bu kurala uymak zorunda. Eğer uyulmazsa, sınırda karbon vergisi gibi yaptırımlarla karşılaşabiliriz.

-Sanırım temelinde yine ekonomik ve ticari kaygılar var.

Evet, keşke bu dayatmalar olmadan, iklim değişikliğiyle mücadele için doğru düzenlemeleri yapabilsek. 2005 yılından bu yana Avrupa, en çok emisyon yaratan sektörlerden başlayarak sınırlamalar getirmişti. Her şirketin, yani her üreticinin belirli bir karbon limiti bulunuyor. Bu limitlere uymak için şirketler mekanizmalar kurarak sınırlar belirliyor ve emisyonları azaltmaya çalışıyorlar. 2026 yılında uygulanması planlanan karbon vergisi, 2020 Ekim ayında çimento, demir çelik, gübre, elektrik gibi sektörlerde başlayacak olan bir pilot dönemle önceden test edilmeye başlandı.

“HEDEFLER NET DEĞİL”

-Türkiye, Akdeniz kuşağında olan bir ülke. Kuraklık ve diğer iklim felaketlerinden etkilenmesi bekleniyor. İklim Kanunu’nda bu sorunların kısa ya da uzun vadede çözümüne dair maddeler var mı?

Emisyon ticaret sistemi hiç olmasaydı bile, iklim değişikliğine uyum ve bununla mücadeleye dair bir politika belirleme ve buna dair yol haritasını belirlemek için bir mevzuat sürecine girmemiz gerekiyordu. Zaten Türkiye, Paris Anlaşması'nın tarafı ve burada da bazı sözleri var. Emisyon ticaret sistemine karşı değiliz, ama bütün kanunun bunun üzerine kurulması problemli.

-Taslakta iklim değişikliği ile ilgili net ifadeler var mı? Örneğin su havzalarının korunması ya da ormanlık alanların imara açılmaması gibi.

Taslak, iklim değişikliğine dair net hedefler içermiyor. Örneğin, 2050 yılında sıfır emisyon gibi bir hedef belirlendi değil mi? Yani taslakta bir yerde sadece bir cümle olarak yer alıyor, ama bunu nasıl ulaşılacak, ne yapılacağına dair hiçbir şey yok. Ara hedefler belirlenmeli.  Bizim 2050'ye kadar üçte net sıfır emisyona ulaşmamız için 2030 yılında emisyonlarımızın en az yüzde 35 mutlak azaltılması gerekiyor. Üstelik bu dönüşüm sürecinde pek çok yerde değişimler olacak. Kömür madenleri kapatılacak. Buradaki insanlar nasıl yaşamlarına devam edecek. Adil geçiş dediğimiz bir şey var. Böyle bir değişim sürecinden, hiç kimsenin olumsuz etkilenmediğini içeren buna dair sadece küçük bir tanım içeriyor. Ama buna dair mekanizmayı tanımlamıyor.

“YÜZDE 30’A YÜKSELMELİ”

-Kuraklık ve gıda krizi, sel ve orman yangınları gibi iklim olayları da Akdeniz Kuşağında olan Türkiye’yi de etkiliyor. Buna dair politikaların geliştirildiğini ya da taslakta bu konulara dair hedefler var mı?

Türkiye o kadar özel bir coğrafi bir yerde ki Avrupa kıtasındaki biyolojik çeşitlilik ve Türkiye'deki biyolojik çeşitlilik neredeyse aynı. Yani biz bütün Avrupa kıtası kadar biyolojik çeşitliliğe sahibiz. Yani çok önemli ekosistemlere sahibiz ve kendi yaşamlarımızı, havamızı, suyumuzu, toprağımızı ve iklimi korumamız için bu ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğini de korunması gerekiyor. Bu kadar büyük önemli ekosistemlere sahip olmamıza rağmen Türkiye'de koruma alanların oranı o kadar az ki, Türkiye'nin 100 ölçümüne göre dünyanın çok gerisinde.  Şu andaki taslak ne yazık ki buna dair politikalar da içermiyor. Türkiye'de korunan alanların en azından yüzde 30'a çıkartılması gerekiyor. Koruma alanımız sadece yüzde 10 civarında.

Tabii yani dünyada iklim kanunu üzerine iklim değişikliği gören hem kanuni çalışma hem de politika çalışmaları çok yoğun bir şekilde artmaya devam ediyor. Şöyle ki, örneğin Paris Anlaşması'nın tarafı olan tüm ülkelerin iklim mevzuatı ya da iklim politikalarına dair çok net belgeleri bulunuyor. Sadece bununla da sınırlı değil, işte Güney Kore gibi Avustralya gibi Kolombiya gibi ülkelerin de iklim kanunları bulunuyor. Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda tabii ki oradaki süreçler çok daha katılımcı, çok daha şeffaf yürütülüyor. 

-İklim, sağlık, ekonomi ve birçok alanla yakından ilişkili. Bu durumda diğer bakanlıkların, yerel yönetimlerin ve STK’ların da bu sürece dahil olması gerekmez mi?

İklim öyle basit bir konu değil. Sizin de söylediğiniz gibi, yaşam alanlarımızı ve güncel yaşamımızı etkiliyor. Bu nedenle tüm kamu kurum ve kuruluşlarını etkileyen bir süreçten bahsediyoruz. Politikalar ve hedefler belirlenirken tüm kamu kurumlarının bir araya gelmesi, koordinasyon içinde çalışması gerekiyor. Aynı zamanda yerel yönetimlerin, hatta yurttaşların veya sivil toplum kuruluşlarının da katılımı gerekiyor.

-Taslakta değişiklikler olmasını bekliyor musunuz? İlerleyen günlerde nasıl bir süreçle karşılaşacağız?

Bununla ilgili bilgiler sürekli değişiyor. Bakanlıkla görüşüyoruz. Taslağın bu ay meclise geleceği söyleniyordu, ama şimdiki söylemler taslağın şu an hazır olmadığı ve 2024 yılının ilk çeyreğini bulacağı yönünde. Süreç şeffaf ilerlemediği için kesin bir şey söylemiyorum ama bu kanun yarın önümüze gelecekmiş gibi çalışıyoruz. 


ARŞİV