"Ekolojik bilincin geliştirilmesini amaçlıyoruz"

Türkiye’de özellikle son 20 yılda çok yoğun, şiddetli ve yaygın ekolojik yıkım yaşandığını dile getiren Polen Ekoloji Enstitüsü Eş Sözcüsü Onur Yılmaz, Polen Ekoloji Enstitüsü’nün bir dünya görüşü olarak ekolojik bilincin geliştirilmesi amacıyla kurulduğunu söylüyor

10 Ekim 2024 - 10:28

Aşırı sıcaklardan kaynaklanan yangınlar, sele dönen yağmurlar, maden alanları açmak için yok edilen ormanlar... Yaşanan bu ekolojik yıkımlara karşı direnişlerin, örgütlerin, hareketlerin arasındaki bağların güçlendirilmesi ve ekolojik bilincin geliştirilmesi amacıyla nisan ayında Kadıköy’de Polen Ekoloji Enstitüsü açıldı. Polen Ekoloji Enstitüsü Eş Sözcüsü Onur Yılmaz ile Enstitüsü’nün kuruluş amaçlarını ve yapacakları çalışmaları konuştuk. 

-Polen Ekoloji Enstitüsü, ne zaman kuruldu? Kurulma amaçları neler?

Polen Ekoloji Enstitüsü, bu yıl nisan ayında faaliyetlerine başladı. Ama bizim kolektif olarak çalışmalara başlamamız 2019 yılı. Nisan ayındaki açılış ile sonrası yaz dönemi etkinliklerimiz oldu. Seminerler, kitap tanıtımları, ekoloji hareketlerinin gündemlerine dair tartışmalar… 

Türkiye’de özellikle son 20 yılda çok yoğun, şiddetli ve yaygın ekolojik yıkım yaşadık. Ve bunlara karşı da her yerde direnişler, eylemler, örgütlenmeler yaşandı. Aynı zamanda dünyada da benzer bir süreç yaşandı. Başta iklim krizi olmak üzere, aylar süren orman yangınları, aşırı sıcaklıklar, tayfunlar, seller, buzulların erimesi, su kaynaklarının aşırı kirlenmesi, okyanuslarda 7. Kıta olarak adlandırılacak kadar çöp adalarının oluşması... Polen Ekoloji Kolektifi olarak bu yerel ve küresel ekolojik kriz koşullarında direnişler, örgütler, hareketler arasındaki bağların güçlendirilmesi, sadece kendi arka bahçemizdeki sorunlara değil küresel olarak düşünüp örgütlenmelerin geliştirilmesi ve sadece beşli çete gibi şirketlere değil sistemin kendisini değiştirmeyi esas alan bir dünya görüşü olarak ekolojik bilincin geliştirilmesi amacıyla kuruldu. Bu amacımızı gerçekleştirmek için de toplumun değişik kesimleriyle, özellikle gençler ve işçiler ile ortak çalışmalar yapmak istiyoruz. Hem onların ekolojik yıkımdan etkilenmeleri hem de onların mücadelelerinin ekolojik yıkımdan kurtuluş için önemli olması bakımından bunu istiyoruz. Fakat yaşamımızın her boyutu ekolojik sorunlardan etkilendiğine göre herkesin bu konuda yapabileceği bir şeyler olduğunu düşünüyoruz. 

“BİLİMSEL ÇALIŞMALAR İÇİN KAYNAK ÜRETİLMELİ”

Enstitümüzün bir amacı da ekoloji alanında çalışmalar yapmak isteyenlere maddi kaynak yaratmak. Bu alanda genellikle Avrupa’dan gelen fonlara bağımlılık var. Üniversitelerimizin de durumu çok kötü. Bağımsız, halktan ve doğadan yana bilimsel araştırma çalışmalarına kaynak yaratılmıyor. Bu alanda bağımsız çalışmalar yapanlar da ciddi sorunlarla karşılaşıyor. Enstitü olarak pandemi, deprem gibi anlarda halkımızın gösterdiği dayanışma ağını örnek alarak enstitümüz aracılığıyla bu konularda çalışma yapanlar için bir fon kaynağı yaratabileceğimizi düşünüyoruz. Bu konuda herkesin desteğini, bağışlarını talep ediyoruz. Ayrıca enstitümüz öğrenci arkadaşlarımız için de rahatlıkla buluşup ders çalışabilecekleri, toplantılar, buluşmalar yapabilecekleri bir mekan. 

-Enstitü çatısı altında hangi çalışmalar yapılıyor?

Enstitümüz, Polen Ekoloji Çalışmaları Derneği çatısı altında faaliyetlerine başladı. Ekoloji ve toplumsal hareketler alanında çalışmalar yapan akademisyenlerden oluşan bir danışma kurulumuz var. Danışma kurulumuzda Aykut Çoban, Gül Köksal, Aslı Odman, Mine Yıldırım, Bengi Akbulut, A. Ertuğrul Tonak, Mustafa Durmuş, Sinan Erensü, Cem İskender, Cemil Aksu, Tezcan Durna, Güney Işıkara, Şahika Karatepe, Özgür Narin, Nurbahar Usta, Nermin Biter, Murad Akıncılar var. Danışma Kurulu ve kolektif ortak olarak hangi konularda seminerler verileceğini ve kimlerin verebileceğini interaktif olarak belirliyor. Kapibara Buluşmaları adını verdiğimiz söyleşi etkinliklerinde ekoloji kitapları, tezler, önemli makaleler üzerine yazarlarının da katılımıyla tartışmalar örgütlemeye çalışıyoruz. Kolektifimiz üyeler ve gönüllülerle birlikte yüzü aşıyor. Enstitümüz Kadıköy’de olmakla birlikte başka illerden hatta başka ülkelerde yaşayan üyelerimiz ve gönüllülerimiz var.

Doğayı koruma mücadelesinin dört sac ayağı var; direniş, bilim ve akademik bilgi üretimi, hukuk ve kamuoyu oluşturma. Bu dört ayak genellikle ayrı ayrı kanallardan ilerliyor. Ya da tekil olaylarda birlikte hareket etme kabiliyeti gösterilse de süreklilik kazanamıyor. Enstitü bu dört sac ayağını bir araya getirmeyi, aktivizm ile akademiyi, yerel ile ulusal ve küresel olanı bir arada ele alma ve ona göre hareket etme. Bu amaçla da dünyadaki ekoloji gündemini takip için çeviriler yapıyoruz, başka ülkelerdeki ekoloji örgütleri ile ortak etkinlikler, örgütlenmeler yapıyoruz. Polen Ekoloji Kitaplığı adı altında kitap yayınlarımız oluyor. Şimdiye kadar beş kitap yayımladık. Halkın Yeşil Yeni Düzeni (Max Ajl), İklim Krizi Nasıl Çözülür? (Aykut Çoban), Herbaryum (Rosa Luxemburg), Çernobil (Emin Altan), Marx ve Yeryüzü (John B. Foster ve P. Burkett). Dünya Çevre Günü vesilesiyle Mücadele Kazandırır başlığı ile son yıllardaki mücadelenin kazanımlarına dikkat çekmeye çalıştık. Yani sadece felaketlerden değil mücadele edildiğinde kazanılabileceğini göstermeye çalıştık. 

“DOĞAYI VE HALK SAĞLIĞINI KORUMAK İÇİN KAMPANYA”

Erzincan İliç’te siyanürlü liç heyelanının yaşanmasından sonra da “Siyanürlü Ölümü Durduracağız” başlığında, Türkiye’deki siyanürlü madenciliğin boyutlarına dikkat çeken bir rapor yayımladık. Türkiye’de iktidar bir madencilik furyası başlatmış durumda. Birçok kentin neredeyse tamamı maden sahası ilan edilmiş durumda. Örneğin sadece Gümüşhane’de 27 tane siyanürlü madencilik projesi yapılmış. Çanakkale, Muğla, Artvin, Ordu, Eskişehir, Bilecik… Bütün illerde şirketler hücum halinde. Bununla birlikte bir de siyanürlü altın madenciliği furyası var. Madencilik ile zenginleşeceğimiz, kalkınacağımız vaat ediliyor. Sömürgeci madencilik ya da vahşi madencilik olarak adlandırılan bu faaliyetlerden sadece şirketlerin zengin olduğu ülkenin ise hem ekolojik hem de ekonomik olarak harap ve bitap düştüğünü biliyoruz, görüyoruz. Afrika, Latin Amerika bunun örnekleri… Biz de Türkiye’nin küçük Afrikalaşması tehlikesine dikkat çekmek için böyle bir rapor yayımladık. Ve şimdi de bu projelerin olduğu illerdeki kurumlarla bu siyanürlü ölüm projelerine karşı doğayı ve halk sağlığını korumayı amaçlayan bir kampanya örgütlemeye çalışıyoruz.

- Gündeminizde hangi çalışmalar var?

Bu dönem dört seminerimiz var. Seminerlerimiz dört-beş haftalık ve hepsi ücretsiz olarak yüz yüze ve online katılımla oluyor. Bu dönemki seminerlerimizi Hacettepe Üniversitesi’nden Nurbahar Usta “Doğayı Anlamak Doğayı Anlamak: Ekolojide Temel Kavramlar ve Doğal Süreçlere Giriş” başlığı altında ekoloji bilimine giriş semineri veriyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ)  Felsefe Bölümü’nde Öğretim Üyesi Profesör Cem Kamözüt de “Darwin’i Anlamak” başlığı altında bilim tarihinde Darwin ve evrim kuramının önemini işleyecek. İklim Politikaları seminerinde ise bu alanda çalışmalar yürüten Sinan Erensü, Ethemcan Turhan, Cem İskender Aydın, Hülya Çeşmeci, Yağız Eren Abanus hocalarımızın her biri ayrı bir bölümü üstleniyor. Bu dönemin son semineri ise Ordu Üniversitesi’nden Özgür Narin, Kapitalizm, Teknoloji ve Ekoloji ilişkisini ele alacak. 

Bu dönem ayrıca başka ülkelerdeki ekoloji örgütlerini tanıtmak için online toplantılarımız olacak. Yine Kapibara Buluşmalar’ından kitap, tez, makale ve güncel ekolojik sorunları ele alan tartışmalar yapmaya devam edeceğiz. Ayrıca Kadir Has Üniversitesi’nden Özlem Güçlü hocamızın moderatörlüğünde her ay film atölyesi olacak. Yeni kitap yayınları ve rapor çalışmalarımız da var. 


ARŞİV