Sıklıkla gündelik yaşam içerisinde, sokakta karşılaştığımız ‘çekçek’ işçileri ve geri dönüşüm Kadıköy Çevre Festivali’ne ele alınan konulardan biriydi. “Dünyanın kahrını kimler ‘çekçek’?” başlıklı söyleşide Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Ali Mendillioğlu, Sosyal Politika Uzmanı Doç. Dr. F. Serkan Öngel, Yerel Yönetimler Uzmanı Zelal Yalçın ve KATIK Kooperatifi Kurucu Ortağı Mustafa Ay konuşmacı olarak yer aldı.
Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Ali Mendillioğlu, “Geri dönüşüm aslında bir sürdürülebilirlik ifadesi.” dedi ve çöplerden toplanan maddenin atık olmadığını kaydederek, “Çöplerden toplanan şey hammaddenin kendisi. Eğer siz sokaktan hammadde topladığınızın farkına varırsanız aynı zamanda dünyanın bir ‘plastik dünya’ olduğunu anlayacaksınız. Tekstilden otomotive her sektörde plastik kullanılıyor. Kâğıt da olmak üzere atıkların hammaddeye dönüşmesi sıfır üretimden daha düşük maliyetli. Dolayısıyla bu dönüşüm sürecinde hammaddeye el koyma ihtiyacı tekelleşme ihtiyacı da kendi içinde gelişiyor.” şeklinde konuştu.
“ATIK TOPLAMANIN CAZİBESİ KALMADI”
Türkiye’nin eskiden özellikle plastikte dünyanın en büyük ithalatçılarından biri olduğunun altını çizen Mendillioğlu, “Yıllık 17 milyon ton plastik ithal eden bir ülke. Bu plastik ürünler işlenerek ihraç ediliyordu, yani hem ithalatçı hem de ihracatçı idi. 2020’den sonra özellikle Paris ile Yeşil Mutabakat Anlaşması ile Avrupa artık bu ürünlerin atık olarak başka ülkelere ihraç etmek yerine kendi stoklayarak ve yeniden hammadde haline getirebilecek bir altyapı oluşturarak kendisinin kullanmasının farkına vardı. Şu anda Türkiye’de atık ve geri dönüşüm sektörü çökmüş vaziyette. Milyarlarca dolarlık yatırımlar yapıldı ve şu anda büyük işletmeler hammadde bulmakta zorlanıyorlar. Böylece fiyatlar aşağıya çekildi ve artık sokaklardaki geri dönüştürülebilir atıkları toplamanın cazibesi kalmadı.” diye konuştu.
“DOĞAYI VE ORMANI KURTARAN İNSANLARIZ”
KATIK Kooperatifi Kurucu Ortağı ve bir dönem atık işçiliği yapmış Mustafa Ay, “Biz aslında sizlerin komşusuyuz, kıyafetleri biraz kirli olan arkadaşlarınızız. Ama çevrenizi ve doğayı temiz tutan, doğayı ve ormanları kurtaran insanlarız. Emekçiyiz biz. Bu işi meslek edindik ama bu işin hayat ve barınma şartları ile çalışma koşulları çok zor. İyi kötü günü, yağmuru karı kışı yok. Her zaman çalışmak zorundayız ama bu zorluklara rağmen çok değerli bir iş yaptığımızı düşünüyoruz.” dedi. İstanbul’a geldikleri zaman bu işe mecbur bırakıldıklarını söyleyen Ay, “Memleketinde yoksulluktan kaçan insanlar başka bir ekmek kapısı bulamadığı için, okul okuyamadığı için, bir çevresi olmadığı için kendini bu işe adamış ve meslek edinmiş gibi görünüyorlar.” şeklinde konuştu.
Katı atık işçilerinin çok önemli bir yükü sırtladığını kaydeden Sosyal Politika Uzmanı Doç. Dr. F. Serkan Öngel, “Her şeyden önce temiz atık diyebileceğimiz yeniden işlenebilir atığın temelini ilk ayrıştırma noktası olarak getiren, bunu bir şekilde aracılar vesilesiyle katı atık dönüşüm sektörüne kazandıran bir role sahipler. Ama bu rolü gerçekleştirirken tanınırlık ve saygınlık anlamında çok ciddi olumsuz örneklerle karşı karşıya kalıyorlar. Bu insanların tek çareleri birbirine sığınmak, dayanışmalarını örgütlemek. Bizim kuruluşunu sağladığımız katı atık kooperatifi tam da bu ihtiyacın üzerine şekillenmiş bir şey.” diye konuştu.
Yerel Yönetimler Uzmanı Zelal Yalçın ise “Atık sektöründe çalışan yaşları 8 ila 18 arasında değişen çocuklar da bulunuyor. Yerel yönetimlerin alması gereken sorumluluklardan biri bu çocukların, çocuk işçi olarak bu alanlarda çalışmadığı eğitim hayatlarına veya mesleki gelişme noktasında desteklenebildikleri bir biçimi de konuşmak gerekiyor.” dedi. Yerel yönetimlerin bu sektörde çalışan insanları tanıması ve bu tanımanın eşitler ilişkisi olması gerektiğini kaydeden Yalçın, “Nasıl ki mevsimlik tarım işçileri için temiz su, sağlıklı gıda ve barınma erişimi varsa aynısı atık işçilerine de sağlanması gerekiyor.” şeklinde konuştu.
EKOFEMİNİZM, DİRENÇ VE ADALET
Çevre Festivali’nde gerçekleşen söyleşilerden bir tanesi de “Ekofeminizm, Direnç ve Adalet: Doğanın ve Kadının Ortak Hikayesi” idi. Söyleşide Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seda Yavuz ile Sürdürülebilirlik Uzmanı, Forvis Mazars Türkiye CEO'su Toplumsal Eşitlik Derneği’nden Dr. İzel Levi Çoşkun konuşmacı koltuğundaydı.
Sanatın beden, toprak, doğa ve hafıza ile kurdu bağı politik bir direniş estetiğine dönüştüren ekofeminist sanatçılar üzerinden değerlendiren Doç. Dr. Seda Yavuz, “İki temel kola ayrılıyor; kültürel ekofeminizm ile sosyal ve eleştirel ekofeminizm. Kültürel ekofeministler kadınların doğayla olan ilişkisini biyolojik olarak belirlenmiş bir bağ olarak görüyorlar. Sosyal ve eleştirel ekofeminizm ise biraz daha batı merkezli; doğa kültürü, kadın erkek, akıl duygu gibi ikilikleri sorgulayan bir durum var.” diye konuştu. Yavuz, “Erken dönemlerde 1960’tan sonra hayatımıza çok yoğun bir biçimde kadın sanatçılar giriyor. Daha önce yoklar mıydı? Hep varlardı fakat tarihin içinde okunmuyorlardı. Biz de müfredatları değiştirerek kadın sanatçılara daha fazla yer vermeye başladık.” dedi. Yavuz konuşmasına Ana Mendieta, Frida Kahlo, Azade Köker, Sibel Horada, Raziye Kubat, Nergis Yeşil ve Gül Bolulu’nun çalışmalarından örnekler göstererek devam etti.
Dr. İzel Levi Çoşkun da, ekofeminizm mücadelesini kurumsal dünyada sürdürülebilirlik ve eşitlik perspektifinden bir bakışla anlattı.