“Ciddi bir gıda krizinin eşiğindeyiz”

Gıdaya erişim konusunda yaşanan sorunları konuştuğumuz Alper Can Kılıç, “Üretici bu mücadeleden sağ çıkamazsa erişilecek bir gıda dahi olmayacak ya da sadece belirli gelir gruplarındaki insanların erişebildiği gıdalar olacak” diyor

20 Ocak 2022 - 09:16

Türkiye nüfusunun yüzde 20’sinin yaşadığı İstanbul’da nüfusun 2035 yılında 18 milyonu bulacağı tahmin ediliyor. Kentleşmenin yarattığı sorunlarla birlikte ekonomik kriz de İstanbul’un yaşadığı gıda sorununda önemli bir role sahip. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Daire Başkanlığı’nın tarim.ibb.istanbul sayfasından paylaştığı bilgilere göre, Bayrampaşa ve Ataşehir Yaş Meyve ve Sebze Hallerine getirilen ürün miktarında düşüş yaşandı. 2017 yılında 3 milyon 5 bin 364 ton, 2018 yılında 2 milyon 816 bin 408 ton, 2019 yılında toplam 2 milyon 779 bin 355 ton, 2020 yılında 2 milyon 837 bin 628 ton ürün getirilirken, 2021 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 3,8 oranında azalarak 2 milyon 730 bin 129 ton meyve sebze getirildi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) 2021 Aralık ayı başında paylaştığı verilere göre birçok gıda maddesinde üretici ile marketlerdeki fiyat farkı yüzde 200’ü aşarken, çok sayıda üründe de fiyat farkı yüzde 100 ila 200 civarında seyrediyor. İstanbul’a getirilen sebze ve meyve miktarındaki düşüş ve fiyat artışları İstanbulluları nasıl etkiliyor, önümüzdeki yıllarda kenti neler bekliyor? Eko Harita’nın kurucularından Alper Can Kılıç ile konuştuk.

-Gıda fiyatlarında özellikle sebze ve meyve fiyatlarında ciddi bir artış görüyoruz. Bu artışın kaynakları nelerdir?  

Ürünlere yansıyan zamların sebebi büyük oranda üretim maliyetlerinde, ürün işlemede ve lojistik süreçlerde gerçekleşen akaryakıt zamları ile vergi artışlarından kaynaklanıyor. Taşıma masraflarının dört kat arttığı bir süreçteyiz. Özellikle kuru baklagillerde dışa bağımlı bir haldeyiz.

-Neden? Üretim mi durdu?

Kendi ürettiğimizin yüzde 40'ını ihraç ediyoruz. Marketlerde ithal bakliyat satılıyor. Neden? İhracat hacmimiz artsın diye mi? Ya da birileri biraz daha para kazansın diye mi? Cevaplanamıyor. Bundan sonra nasıl ilerleneceği konusunda hem üretici tarafında hem lojistik hem de depolama ve dağıtım taraflarında büyük soru işaretleri oluşuyor, oluşmaya da devam edecek. Gelir düzeyleri dengesiz, gelirimiz ve kullandığımız paranın değeri zamlar karşısında eriyor. Bu da haliyle gıdaya erişimi etkiliyor. Fakat gıdaya erişim sadece "gıdayı satın almak" olarak algılanmamalı. Gıda egemenliğimiz de sarsıntıya uğruyor. Üretici direnmeye çalışıyor fakat eğer üretici bu mücadeleden sağ çıkamazsa erişilecek bir gıda dahi olmayacağını ya da sadece belirli gelir gruplarındaki insanların erişebildiği gıdalar olacağını söyleyebiliriz.

“İKİ SEÇENEK VAR”

- Bu durumda sağlıklı gıdaya erişmek artık nasıl mümkün olacak?

Sağlıklı gıdaya erişmek konusunda, kamusal yapılar bu konuda yeterli özveriyi göstermedikleri ve gıdaya erişim adına güçlü, sürdürülebilir sistemleri oluşturmadıkları için burada bizim bir kendi başınalığımız söz konusu. Dolayısıyla bizim de tüketici olarak kendimiz için çabalamamızı gerektiren bir durum var. Zehirli, zehirsiz, sağlıklı, sağlıksız ürün ayrımı yapmadan önce, tarım adına Anadolu'da üreticilerin gerçekleştirdikleri faaliyetleri sürdürmekte zorlandıkları bir dönemdeyiz.

2012 yılında 6360 sayılı Büyükşehir Yasası ile 30 ilde köylerin, belde belediyelerinin ve il özel idarelerinin tüzel kişiliğinin kaldırılması, köylerin mahalleye dönüştürülmesi ve üretim araçlarının pek çoğunun katı bir dönüşüm geçirmesi bunda büyük etken oldu. Yasa çerçevesinde köylerin yüzde 47'si, belediyelerin yüzde 54'ü kapandı. Daha sonra 2020 yılında Kırsal Mahalle statüsü başvuru usulü bir şekilde gündeme getirilse de geri dönüş için pek etkili olduğunu söyleyemeyiz. Bu dönüşüm üreticiye büyük darbe vurdu. Temel üretimin gerekliliklerini yerine getirmenin bile giderek mümkün olmadığı şartlara doğru çekiliyoruz.Burada devlet politikaları, rant kavgaları, pandemi ve global ekonomik kriz de oldukça etkili.

-Çözüm yolları neler peki?

Bu yüzden çözümü iki şekilde arayabiliriz. Birincisi devlet ve uluslararası politikalarda, ikincisi bizim inisiyatif alarak neler yapabileceğimiz. İlk seçenek uzun bir vadede ve temsili demokrasi ya da sivil toplum ile kamuoyu etkisi yaratmak dışında doğrudan etki yaratamayacağımız alanlar. İkincisinde ise gıda kooperatifleri, gıda toplulukları, kent bostanları gibi kendimizin inisiyatif alarak, üretime katılarak ilerleyebileceğimiz bir alan. Bu yapılar sayesinde üreticiyi pazarın ve aracıların dışarıda kaldığı bir sistemde doğrudan destekleyerek üretimlerine devam etmelerini sağlayabiliyoruz. Bu yapılar giderek gelişiyor ve çoğalıyor. Herkesin bu yapılardan ve sağlıklı gıdaya ulaşmamız için ne kadar önemli olduğundan haberdar olması oldukça önemli.

“BİR HAFTA ZOR DAYANIR”

-Su havzaları ve tarım alanları risk altında olan İstanbul, en çok tüketimin olduğu kent. İstanbul özelinde neler söylenebilir?

Öncelikle İstanbul ve çeperindeki tarım arazilerinde korkunç seviyelerde bir düşüş var. Arazilerin ranta açılması bir kenara, çiftçinin üretimlerinin de pazarda değer bulamaması üretim konusunu çıkmaza sokuyor. İstanbul nüfusunu doyurabilecek bir potansiyele sahip fakat uygulamada maalesef dışarıdan bir girdi olmadığı sürece bir hafta bile dayanamayacağını söyleyebiliriz. Çok ciddi bir gıda krizinin eşiğindeyiz. Bu konuda son yıllarda belediyelerin de katılımcı olmaya çalıştığını görüyoruz. ÇEKÜL Vakfı’nın da vurguladığı gibi kentsel dayanıklılık kavramının dikkate alınması, bu konuda harekete geçilmesi, kent içi üretimin canlandırılması, afet ve kriz durumları için yedekli üretim sistemleri planlanması, kent bahçelerinin ve bostanlarının desteklenerek güçlendirilmesi, en önemlisi gıdanın herkes için erişilebilir kılınması için çalışmalar yürütülmeli. Gelir adaletinin olmadığı bir dünyada, kent içinde tarımsal üretim yapılması hayat kurtarıcı bir rol üstlenebilir. Özellikle belediyelerin arazileri sadece bir rant aracı olarak görmeyip herkesin faydalanabileceği kent içi tarımsal üretim alanlarına odaklanması bu konuda büyük önem arz ediyor.

Örgütlenmeler bağlamında gıda kooperatifleri de hem tüketiciler hem de kamusal yapılar tarafından desteklenecek bir diğer aktör. Hem üreticinin desteklenmesi hem de tüketicinin sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi için güçlendirmemiz gereken yapılar bunlar. Aksi halde iyi gıdaya sadece belirli bir gelir seviyesinde insanların erişim sağladığı, beslenme sorunlarının hatta açlık ve kıtlığın ortaya çıktığı senaryolardan kaçınmamız zor olacak. Derin Yoksulluk Ağı'nın araştırmasına göre pandemi döneminde yoksul kesimlerde öğün atlama hatta bazı besinlere hiç ulaşamama gibi bir sonuç ortaya çıkmış. Bu sorun pandemiden önce de mevcuttu, ne yazık ki artmış. Bir taraftan da devlet tarafında beslenme hala "simit hesabı" ile yapılıyor. Hepimiz sadece simit yiyerek sağlıklı şekilde hayatta kalamayacağımızı biliyoruzdur diye ümit ediyorum.

-Sebze ve meyvedeki fiyat artışının en temel sebeplerinin biri de çok fazla aracı olması.  Gıdanın doğrudan tüketiciye ulaşması için neler yapılmalı?

Sebze ve meyve gibi ürünler taze ulaştırmaya, daha hızlı bir lojistik ihtiyaca sahip ürünlerdir. Bazıları için soğuk depo gibi ekstra maliyetler de bulunuyor. Taze sebze ve meyve için en iyi tüketim yöntemi mevsiminde tüketmek. Bu ekstra maliyetleri bir nebze ortadan kaldıracaktır. Demin bahsettiğimiz kooperatif, organik pazar, gıda topluluğu gibi oluşumlar aracıları ortadan kaldırarak doğrudan gıdaya ulaşımı teşvik ediyor. Böylelikle üreticiler hem uygun fiyata ürünlerini satmış oluyor, hem de ürünler doğrudan tüketiciye ulaştığı için daha düşük maliyetle, daha uygun fiyata ve daha taze şekilde tüketiliyor. Gıda toplulukları bu noktada mahalle kültürünü de geliştiriyor. Bir araya gelen insanlar birlikte hareket ederek lojistik masrafları paylaşarak uygun fiyat avantajını da kendileri yaratmış oluyorlar. Pandemi bize gösterdi ki dayanışma topluluklarına her zaman ihtiyacımız var. Bu toplulukların yaratılması pek çok başka şeye olanak sağlıyor. Gıdaya erişim de bunlardan biri. Bunun farkına vararak toplumsal örgütlenmemizi geliştirmek, üreticimizi tanımak ve sağlıklı gıdaya ulaşmak bir hayal değil. Açık Gıda Ağı ve Good4Trust gibi platformlar da temiz üreticiye ulaşmamızı ve doğrudan iletişim kurmamızı kolaylaştırıyor. Harekete geçmek için etrafınızdaki gıda topluluklarını, kooperatifleri, çiftlikleri, ekolojik girişimleri ve diğer ekoloji alanındaki oluşumları incelemek isteyenler www.ekoharita.org adresine göz atabilirler.


ARŞİV