“Diziler barışı ve huzuru hissettirmeli”

Yazar- Psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu ve yönetmen Zeynep Günay Tan, televizyon dizilerinin hayatımıza etkilerini 13 Nisan günü CKM’deki söyleşide anlattı

16 Nisan 2019 - 13:26

Mete UTKU

Geçen hafta sonu, Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde, hayatımızın bir parçası haline gelen televizyon dizileri konuşuldu. Söyleşinin konukları ise “İstanbullu Gelin” adıyla televizyon dizisine uyarlanan “Hayata Dön” kitabının yazarı Gülseren Budayıcıoğlu ve yine aynı dizinin yönetmeni Zeynep Günay Tan’dı. Konu popüler olunca söyleşiye ilgi de yoğun oldu, katılımcılar salonu doldurdu.

İlk olarak Gülseren Budayıcıoğlu, kitabının çıkış noktasını anlattı. Budayıcıoğlu ,“İnsan kitaplardan çok şey öğrenebiliyor ama insanların gerçek hayatlarını dinlediğinizde onların size kattığı şeyler bambaşka oluyor. Yıllarca insanları dinledim ve öğrendiklerimden sizlere bir şeyler aktarabilmek için kitap yazmaya başladım. Hedefim insanlara tek tek dokunabilmekti ve daha geniş kitlelere ulaşma şansım İstanbullu Gelin ile oldu. Dizide hayatın içindeki ilişkileri anlattık ve karakterleri gerçek kişiler oluşturdu.” dedi.

“DİZİLER RUHUMUZU ETKİLİYOR”

Eski Türk filmlerinin insanlar üzerinde olumlu etkiler bıraktığını söyleyen Psikiyatrist Budayıcıoğlu, televizyon dizilerinin daha pozitif olması gerektiğini şu sözlerle savundu; “Dizi ve filmlerin, etkilenmeye açık olan insan ruhuna etkisi azımsanmayacak kadar büyüktür. Bulunduğumuz, yetiştiğimiz ortam nasıl bizim kişiliğimizi etkiliyorsa televizyon dizileri de ruhumuzu bu şekilde etkiliyor. Bu yüzden dizilerin daha pozitif olması gerek. Eskiden Türk filmlerinin tadına doyamazdık. Film bittiğinde içimizi huzur kaplardı. O filmlerde şöyle bir şey vardı; izlerken sorunlarımızı unuturduk. Ekranda kavgalar biter, kötü karakterler bile iyi bir insana dönüşürdü. İstanbullu Gelin’in yapım aşamasında da onu böyle hayal etmiştim, dizi bitince huzurla uyuyabilelim istemiştim. Bunu yönetmen ve ekibi başarabildiler diye düşünüyorum. Herkesin evine yani en mahremine ulaşabilen diziler, insanlara barışı ve huzuru hissettirmeliler.”

Yönetmen Tan ise, dizi sektöründe farklı bir şey yaptıklarını şu sözlerle anlattı: “Ben televizyona ticari gözle bakmıyorum çünkü biz televizyon ile birçok eve girmiş oluyoruz. İstanbullu Gelin’de yola iyi bir niyetle, hiçbir reyting kaygısı olmadan, ezberlerden kaçarak çıktık. Doğru senarist, doğru oyuncu ekibi ve seyirciyle buluştuk. Ticari mecrada şöyle bir şey yapmaya cesaret ettik; hepimiz birbirimize kalplerimizi, yaralarımızı açtık. Böyle olunca da seyirciyle etkileşiminiz artıyor ve izlediğiniz ekranın camını kırıp, sınırları kaldırmış oluyorsunuz.”

“TELEVİZYON BENİ ENDİŞELENDİRİYOR”

Türk dizilerinde şiddetin çok fazla yer aldığını vurgulayan Zeynep Günay Tan, düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: “İstanbullu Gelin’de günlük olayların peşinden giderek işe koyulduk ve izleyicilerden olumlu dönüşler aldık. Ben bu tarz dizilerin çoğalmasını diliyorum fakat maalesef çoğalmak üzere olduğunu da göremiyorum. Bizim psikolojiye bu kadar bilinçli girmemiz Türk dizileri için bir ilktir belki ama bir profesyonelle çalışmamış olsalar da biz Ertem Eğilmez filmlerinde, Adile Naşit’in olduğu filmlerde bu hissi tatmıştık yıllar önce. Ancak günümüze baktığımızda bir yönetmen olarak gittiğimiz yön beni endişelendiriyor açıkçası. Hala şiddetin, kadınların ezildiği sahnelerin var olduğu bir televizyon iyiye işaret değil. Bizim yaptığımız işin seyirci tarafından beğenildiğini keşke herkese gösterebilsek. Desek ki ‘bakın yangınlar çıkmadan, vurup kırmadan, tecavüzler olmadan da izlenebiliyor...’” 


ARŞİV