Birlikte yaşamak... Peki ama nasıl?

Kadıköyü Bilim Kültür ve Sanat Dostları Derneği (KADOS) tarafından yürütülen “Hatırla: Kadıköy’de Kültürel Çeşitlilik” çalışması kapsamında düzenlenen kent sohbetleri,”Birlikte yaşamak” paneliyle sona erdi

27 Mayıs 2019 - 16:03

Kent sohbetleri kapsamında ilk üç hafta Rumların, Yahudilerin ve Ermenilerin Kadıköy’deki tarihi, varlığı tartışılmıştı. 24 Mayıs Cuma günü Tasarım Atölyesi Kadıköy’de yapılan kapanış etkinliğine KADOS Yönetim Kurulu Başkanı Tanay Sıdkı Uyar, Yorgo İstefanopulos, Mıgırdiç Margosyan ve Eli Arditi konuşmacı olarak katıldı.

“ŞİMDİ GELECEĞE BAKMA ZAMANI”

Açılış konuşmasını KADOS Yönetim Kurulu Başkanı Tanay Sıdkı Uyar yaptı. Uyar, çalışmanın amacını ve önemini şöyle anlattı: “KADOS’un kuruluşundan bu yana sürekli düzenlediğimiz sohbetler aracılığıyla, alanında uzman bilim, kültür ve sanat insanlarını benzer alandakilerle buluşturduk. Söz konusu çalışmaların kamuoyuyla paylaşılmasına aracılık ettik. ‘Hatırla: Kadıköy’de kültürel çeşitlilik’ projesine başladığımızdan bu yana da Kadıköy’deki kültürel birikimi konuştuk. Tüm bunları çok değerli arkadaşlarımızdan dinledik, andık. Şimdi de geleceğe bu hatırlatmalarımızla bakma zamanı.” Uyar ayrıca bu projenin 1 yıl boyunca süreceğini de sözlerine ekledi.

Prof. Dr. Yorgo İstefanopulos, kültürel mirası konuşurken kurumlar kadar kişilerin de önemli olduğunu belirtti ve Rum toplumunun geldiği noktayı şöyle aktardı: “6-7 Eylül Olayları öncesinde Rum nüfusu yaklaşık 90 bindi, belki 100 bine yakın. 1964 sonrası dramatik bir düşüş meydana geldi, 14 bin Yunan uyruklu İstanbul hemşehrisi sınır dışı edildi. Ailelerini, akrabalarını alıp gittiler. Kaybolan bir kültür ve zenginlik var. Şu anda 2 bin kişi civarında Rum kaldık. Türkiye, geçmişinde olan birtakım hatalarla yüzleşmeli.”

“NE KADAR TÜRKSEM O KADAR RUMUM”

Yan yana yaşamaya dair “Yan yana yaşadık ama birbirimizi tanımadık. Birbirimizi tanıyalım, birbirimizi anlayalım. Ne kadar Türksem o kadar Rumum. Mesele şu anda barış içinde, kardeşlik, huzur içinde, sorunlarımızı tespit ederek birlikte yaşamak.” diyen İstefanopulos, “Din hürriyetimiz kısıtlanmış durumda. Kiliseye gidebiliyoruz belki evet, ama papaz yoksa ben ne yapacağım?” diye konuştu.

İstefanopulos’un ardından söz alan Eli Arditi, Türkiye’deki Yahudi nüfusunun bugün 15 bin civarında olduğunu ancak gençlerin çoğunlukla yurtdışına gitmeyi tercih ettiğini aktardı: “Yahudi nüfusun çoğunluğu İstanbul’da, bir kısmı da İzmir’de yaşıyor. Gerek ekonomik gerek sosyal faktörlerden dolayı gençler yurtdışına gitmeyi tercih ediyorlar. İsrail’in varlığı da tabii onları etkiliyor. Son zamanda bu rakamın yükselmesinin sebebi net olarak ekonomik. Kadıköy’de ise Yeldeğirmeni’nde çok Yahudi kalmadı, daha çok Caddebostan tarafında kalıyorlar.”

“BİZ TEBA DEĞİL, EŞİT YURTTAŞIZ”

Yahudilere yönelik yanlış bakış açısı olduğuna değinen Arditi, “Örneğin; İsrail’de yapılan her şey bizimle bağdaştırılıyor. Biz Osmanlı’nın tebası değiliz. Biz eşit yurttaşlarız ama maalesef böyle görülmüyor. Beraber ne yapabiliriz? Açıkçası bu daha önce sorulmamış bir soru. Biz azaldıkça değerimiz arttı. Vatandaş olarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Ama bize karşı aynı değer veriliyor mu? Öyle olduğunu zannetmiyorum.” dedi.

Yazar Mıgırdiç Margosyan ise 6-7 Eylül olaylarına değinerek konuşmasına başladı ve şöyle devam etti: “6-7 Eylül olaylarını, bizzat 17 yaşında yaşadım ama sadece o hali görmek değil; o halin nedenlerini de bilmek lazım. Şu veya bu nedenle başımız sıkıştığında, direnmek yerine gölgeye dönüşmeyi tercih ediyoruz. Bizim evimizde dört dil konuşuluyordu. Ben bu dilleri önce kedimizden öğrendim. Annem kedimizle Ermenice, Türkçe, Kürtçe ve Zazaca konuşuyordu.1953 yılında İstanbul’dan yola çıktığım günlerde, 15 yaşında anadilimi bilmiyordum. İstanbul’a gelişimin en önemli sebebi budur. Anadilimi öğrendim, anadilimin öğretmeni oldum fakat bu bile yeterli olmadı.”

“ATTIĞIMIZ ADIMLARI KÜÇÜMSEMEMELİYİZ”

Ermeni kimliğini, edebiyatını sadece propaganda yoluyla değil; tüm geçmişi, tarihi ve kültürüyle tanıtmaya gayret gösterdiğini belirten Margosyan, “Bugün Aras Yayıncılık bu önemli işi yürütüyor. Attığımız adımları küçümsememek lazım.” diye konuştu. Margosyan ayrıca bir toplantıda yaşadığı ironik diyaloğu şöyle aktardı: “Bir toplantıda şöyle bir soruyla karşılaştım: ‘Hocam Ermeniler nasıl insanlardır?’ diye. Ben de sağıma baktım, soluma baktım, aşağı, yukarı baktım ve şöyle yanıt verdim: ‘İki gözlü, iki kulaklı, tıpkı sizin gibi.”

Panelde son konuşmayı Prof. Dr. İrini Dimitriyadis yaptı ve “Biz son nesiliz. Muazzam bir yük var omuzlarımızda. Bir sonraki neslin araştırmaları için veri ve zemin hazırlamak durumundayız. İyi şeyler de oluyor; Anadolu’da da bu konuda pek çok çalışma yapılıyor” dedi.


ARŞİV