Kendine ait bir sahne: Kadınlarla Jam

“Kadınlarla Jam” etkinliğinde kadınlar dinleyici olmaya değil üretici olmaya çağırılıyor

20 Şubat 2020 - 14:18

Eğer bir Jam Session’a katıldıysanız doğaçlama müzik yapan müzisyenlere aşinasınızdır. Peki, tekrar hafızamızı yokladığımızda şunu düşünelim: Sahneye çıkan müzisyenlerin kaçı kadındı? ‘Kadınlarla Jam’ etkinliği tam da bu soruna ışık tutuyor ve kadınları izleyici olmaktan çıkarıp sahneye davet ediyor. “Kadınlarla Jam” ilk kez 11 Ocak’ta gerçekleşti. 22 Şubat’ta Ka Performans’ta ikincisi gerçekleşecek bu etkinlikte sahne sadece kadınlara açık. Erkekler ise izleyici olarak katılabiliyor.

Kadınlarla Jam katılımcılarından Damla Oktar, Bilinç Şüküroğlu ve Şebnem Adıyaman ile bu etkinliğin çıkış nedenlerini konuştuk.

  • Jam Session nedir, ne değildir öncelikle onu sorayım.

Damla O.: Jam Session, 1920’lerin, 30’ların Amerika’sında siyahî caz müzisyenlerin barda buluştukları, beraber müzik yaptıkları bir platform. Tabii caz klasiklerini biliyorlar onlar. Bildikleri parçalar üzerinden parçayı dönüyorlar. Daha sonrasında sololar atılıyor ya da doğaçlama müzikler üretiyorlar. Caz müzisyenlerinin bir barda buluşup beraber bir müzik yapması aslında.

Bilinç Ş.: Ben de cazcıyım. Damla da cazcı. Dolayısıyla temelde cazı çok seven insanlarız. Caz deyince de insanın aklına Jam Session yapmak, doğaçlama müzik üretmek geliyor. Hadi Jam’leyelim deyip Blues, Rock’n Roll yapanlar da var.

Şebnem A.: Başka tür müziklerde de doğaçlama yaptığımız anda ona Jam Session denebilir. Ama caz müzik ona biraz yatkın belki de.

“ERKEKLER ÇOK KARIŞIYOR”

  • Nasıl ortaya çıktı Kadınlarla Jam yapmak?

Damla O.: Kadın müzisyenleri birarada görmek çok zor gerçekten. Kendi içimizde cinsiyet meselesini çok tartıştık. Ama kadın müzisyenlerin böyle bir yola ihtiyacı var. Müzik yapmaktı asıl amaç. Biraz da politik zemini var tabii.

Bilinç Ş.:  Cazı sevdiğimiz için Jam Session yapalım dedik. Kadınlarla birlikte olmak aslında asıl heyecanlandıran.

Damla O.: Ben çok profesyonel biri değilim. Çok geç başladım çünkü.  Ama çaldım, profesyonel erkeklerle de çaldım. Şu var: Çok karışıyorlar. Batı müziği için konuşayım, müzikte belli pozisyonlar var. Bir akoru farklı yollardan çalabilirsin ve farklı tınılar verir. Aslında aynı sesleri basıyorsun ama farklı pozisyonları var. Ama karışabiliyorlar ‘hayır böyle çal, böyle bas’ diyerek. Ama ben kadınlarla çaldığımda öyle hissetmiyorum. Yanlış da çalsam önemli olan keyif almak. Müzik üretebilmek, denemek, birbirimize öğretmek önemli olan.

  • Erkeklerin sürekli bir uyarısı cesaret kırıcı da bir şey değil mi?

Bilinç Ş.: Tabii ki, zaten her şekilde bize müdahale ediyorlar. Yani, evde baba, abi; iş yerinde erkek çalışma arkadaşların, patron erkekse o, ya da patronun kadınsa erkek gibi de düşünüyor olabilir ve öyle müdahale edebiliyor. Sokakta adam bakmasın diye uzun giymek ya da mutluysam ve yolda giderken gülüyorsam zannediyorlar ki ‘aranıyorum.’ Omuz atıyorlar vs. Zaten her şeye o kadar çok müdahale ediyorlar ki. Bunların hepsi bizim gündelik pratiğimiz. Bizi hep bir adım geriye atıyor. Bir şeyi yaparken iki defa düşünüyoruz. Bir kıyafeti giyerken beş defa düşünüyoruz. Bir şeyi yaparken ürkek, korkak hareket ediyoruz. Sahne o anlamda çok fazla müdahaleye açık, kadınlar ve erkekler tarafından ve çok özgüvene dayalı bir şey. Damla’nın söylediği çok temel. Enstrümanı eline alıp çok güzel çalıyor olabilirsin evinde. Ama o sahnede yaptığın şeyi başkaları ile paylaşıyor olmanın kendisi gerçekten eşsiz. Zaten o yüzden ilk Jam Session çok kalabalık oldu. Biz inanamadık. Bunlar çok teşvik ediciydi.

  • Gelen kadınlardan geri dönüşler nasıldı?

Şebnem A.: Zaten sahneye çıkmak başlı başına özgüven gerektiren bir şey, herkes için öyle. Ama bana biraz daha güvenli bir alan hissi verdi kadınlarla olmak. Bu arada seyirciler arasında erkekler de var. İzleyici olarak herkese açık, sadece sahne kadınlara özel. Hata yapmaktan daha az korktuğum, kendimi daha rahat hissettiğim bir alandı benim için. Müzik, genel olarak sanat veya başka meslek dallarında kadınların kendi içinde o güvenli alanları yaratması her zaman çok güzel bir şey. Buna ihtiyacımız var bence.

Damla O.: Aynı zamanda profesyonelliği de kırmak.

“AMATÖR YA DA PROFESYONEL FARKETMİYOR”

  • Profesyonellerin arasında amatör gözükme korkusu var sanırım.

Damla O.: O çok büyük bir kaygı aslında. Enstrümanınla özgürleşmek, iyi çalmak tabii ki de önemli. Bunu reddetmiyoruz. O yüzden her gün bir şekilde çalışıyoruz, daha iyi olalım, daha çok müzik üretelim diye. Ama amatörlük veya profesyonellik kaygısının olmaması çok önemli bence. Aslında bir önemi yok. Şunu biliyorum mesela, Gipsy Caz’da basitlik çok önemlidir. Basit, çalması kolay bir müzik. Blues da öyledir. Ama ruhu inanılmazdır. Basit müziklerdir ama ruh demek, onu hissetmen demektir bir nevi. Profesyonel veya amatör olmanın bir önemi kalmıyor. Bunu anlatmak istiyoruz aslında.

  • Kadıköy’de de bir Jam Session yapıldı geçen hafta, nasıl buldunuz?

Şebnem A.: Evet Jam Session’dan tanıştığım bir arkadaşımla gittik ona. Güzeldi. Özellikle World Müzik Jam Session karşıma çıkmamıştı. O yüzden ilk kez böyle bir şeyin parçası olmuş oldum. Pardon, benzeri bir şeye Paris’te gitmiştim. O da Oriantal Jam Session diye geçiyor. Burada da Balkan müziği vardı, Yunan müziği çalındı. Hatta İstanbul Üniversitesi’nden bir ekip çıktı. Onlar türkü söyledi. Sonra çoksesli müzik yapan dört kişilik bir ekip çıktı. Sahnede aşağı yukarı aynı kişiler vardı. Ara ara biri girip çıkıyordu. Ben de girip flüt çaldım. Bir tema üzerine doğaçlama şeklindeydi. Ben Balkan müziği ya da roman havası çalmaya çok alışkın değilim. O yüzden o tarz müziklere çok da aşina olmayan birinin dâhil olması biraz zordu.

  • Kadınlarla Jam yapmak arasında bir fark var mıydı?

Şebnem A.: Evet, fark vardı. Sahneye çıkan kişilerin yüzde 98’i erkekti. Hatta ilk kısımda, doğaçlama olan kısımda hiç kadın yoktu. Yarım saat falan hiç kadın çıkmadı. Sonra ben flüt çaldım. Bir ara arkamda bir kadın vardı, o bağırarak eşlik etti ama sahneye çıkmadı mesela.  Durduğu yerden eşlik etti. Yanda bir kadın vardı. O da bir şey çalıyordu ama o da sahnenin yanındaki bir koltukta oturarak çalıyordu. Sahneye çıkmıyordu. Sahne biraz dardı ama sahnenin darlığından değil biraz da 58 tane erkeği görmenin gerginliği mi artık bilmiyorum. O da bir gerçek. O yüzden bizim yaptığımız şeyin ne kadar önemli olduğunu fark ettirdi.

“MÜZİĞİN CİNSİYETİ YOKTUR”

  • Kadınların daha kolay eleştirilebileceği düşüncesi mi var?

Damla O.: Evet, kapılabiliyoruz bu duruma. Biz müzikle ilgilendiğimiz için böyle bir şey yapıyoruz. İhtiyacımız var. Müziğin cinsiyeti yoktur diyoruz ya. Hakikaten bir önemi yok. Ama ne yazık ki bir gerçek var.  Şu an yoldayız biz. Biraz daha kendi alanlarımızı kurup, bir süre sonra bir önemi kalmasın istiyoruz.

Şebnem A.: Sahneye çıkmak da kendini ifade etme biçimi. Nasıl okulda, sınıfta daha çok erkekler soruya cevap vermek için parmak kaldırıyorsa, müzikte de böyle. Ama müziğin farkı, biraraya geldiğinde beraber bir şeyi yarattığını hissetmek sana daha özgürlük hissiyatı verebiliyor. ‘Biz kadınız ve beraber bir şey üretiyoruz’u hissetmek hakikaten insanı güçlendiren bir durum.

Bilinç Ş.: Bir de sahnede yapabildiğini görüyor olmak da çok güven verici.

  • Jam Session’ları her ay mı yapmayı düşünüyorsunuz?

Bilinç: Evet, öyle bir niyet var.

Şebnem: İnsanların birbiriyle tanışması, arkadaş olması, bir topluluk oluşmasıyla da gelişecek birşey diye düşünüyorum önümüzdeki aylarda.


ARŞİV