İstanbul, Kanal İstanbul’u tartıştı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) düzenlediği Kanal İstanbul Çalıştayı’nda sekiz oturumda 40 uzman konuşmacı projeye dair sunumlarını gerçekleştirdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı çalıştayda çevresel boyutundan planlamaya, hukuki risklerden projenin nüfusa etkisine kadar birçok konu tartışıldı

11 Ocak 2020 - 13:16

İstanbul, Kanal İstanbul’u akademisyenlerin ve alanında uzman isimlerin katılımıyla Harbiye’deki İstanbul Kongre Merkezi’nde tartıştı.İBB’nin düzenlediği çalıştayda Kanal İstanbul’un ekonomi politiği, mekansal planlama, şehircilik ve ulaşım, çevresel boyut, su ve ekoloji, toplumsal boyut ve katılım, hukuki çerçeve ve güvenlik, afet riski ve depremsellik, kültürel miras ve şehircilik, tarım, iklim ve ekoloji başlıklarında oturumlar düzenlendi.

Açılış konuşmasını yapan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İstanbul, Kanal İstanbul’a mecbur bir şehir değildir. Ama İstanbul, duran metro yatırımlarını başlatmaya, çok daha fazla yeni metro ve kent içi ulaşım alternatifleri için yatırım yapmaya, onlarca yıldır çözülememiş trafik sorununu bütün medeni metropoller gibi çözmeye mecburdur. İstanbul, elinde kalan yeşil alanlarını korumaya, geliştirmeye ve artırmaya mecburdur. İstanbul, elindeki su kaynaklarını titizlikle korumaya, geliştirmeye ve yeni alanlar yaratmaya mecburdur. İstanbul, gerektiği gibi beslenemeyen, yeterli eğitim alamayan küçücük çocuklarına yiyecek yemek, içecek süt bulmaya, okul öncesi eğitim imkanları sunmaya mecburdur” dedi.

İmamoğlu’ndan Mevlana’lı yanıt

Her alanda hükümetle işbirliği ve uyum içerisinde çalışmaya hazır olduklarını belirten İmamoğlu, “Yalnız bizim tek bir şartımız var: Hiç kimse, ‘Ben bilirim, ben yaparım’ demesin. Hiç kimse, halka sesini yükseltmesin. Topraklarımızda bu sesler var zaten. Mevlana’yı dinlesin. Bakın ne demiş hazreti Mevlana: ‘Sözünü yükselt; sesini değil. Yağmurdur çiçekleri büyüten; gök gürültüsü değil’. Onun için; hepimiz, halkın, uzmanların ve bilim insanlarının sözlerine gönülden kulak verelim. Ortak aklı bulma ve hakim kılma konusunda istekli, candan ve samimi olalım” diye konuştu.

Çalıştaya katılanlar arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da vardı. Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmada “Türkiye açısından büyük sorunlar doğuracak bir olayı tartışıyoruz. Bir kişinin dayatması üzerine tartışıyoruz. Ailelerin öncelikleri vardır. Bir toplumun öncelikleri vardır. Bir devletin öncelikleri vardır. Bunlar planlamayla olur. Planı kim yapar o toplumun insanları, mühendisleri, ekonomistleri ayni liyakat erbabı olan kişiler bir toplumun önceliklerini belirlerler. Peki bu projenin önceliklerini kim belirliyor? Hayır ben bunu yapacağım diyenler belirliyor. Kusura bakma yapamazsın. Bu projenin önceliği rant, para hırsı. Konuşmamın başında önceliklerden bahsettim” dedi.

“Beyefendinin sinirini bozdunuz”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de çalıştaya katılarak bir konuşma yaptı ve Kanal İstanbul’un sebebinin İmamoğlu’nun seçilmesi olduğunu söyledi: “Ecdad, ecdad diyenler açısından, Kanal İstanbul Fatih Sultan Mehmet'in vasiyetine uygun mu ? Hayır. Bunlar niye  oluyor biliyor musunuz? İstanbullu 21 martta Ekrem Başkanı seçtiğiniz için. Beyefendinin sinirini bozdunuz. 23 Haziran'da bütün İstanbullu 804 bin oy farkla Ekrem İmamoğlu'nu yeniden seçti. Beyefendinin sinirini iki kere bozdunuz. Bu proje İstanbullulara ders verme niteliğidir. Bu İstanbulluyu cezalandırmaktır. Bu ben bu ülkenin her şeyiyim diyen bir bakış açısının tezahürüdür. Bu güç benim elimde canım isterse herkesin kafasına o çekici vururum demenin tezahürüdür.”

Deprem kanalı etkiler mi?

Kanal İstanbul konusunda en tartışmalı konulardan biri deprem riskini tetikleyip tetiklemeyeceği ve nasıl bir etkisi olduğu. Afet riski ve depremsellik oturumunda konuşan Prof. Dr. Naci Görür, yaptığı konuşmada “Kanal depremi tetiklemez ama deprem kanalı ciddi şekilde etkiler. Güney kısımlarda son derece çürük, zayıf, yumuşak, killi, kabaran, şişen, dağılan, akan bir zemin var. Mühendislerin korktuğu bir zemin” ifadelerini kullandı.

Bir başka oturumda Montrö ve uluslararası hukuk boyutuna dair sunum yapan Emekli Tuğamiral Türker Ertürk, konuya şöyle açıklık getirdi: “Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tartışılması, değiştirilmesi ve hatta iptali, Amerika ve İngiltere gibi 1982 yılında kabul edilen transit geçişe olanak sağlayan anlaşmayı uygulamak isteyen ülkelerin lehine durumda. Kanal, Amerika’nın tüm dünyada rahatça giremediği tek deniz olan Karadeniz’de, hakimiyetini artırma sonucunu doğuruyor. Kanal ne kadar geniş olursa olsun, İstanbul Boğazı kadar çok imkan sağlayamaz. Kanalın yapılması veya yapılmamasına yönelik kararlar, Genelkurmay gibi ülkenin sahip olduğu kurumların görüşü alınarak yapılmalı.”

“Bakkal hesabı gibi iş yapılıyor”

Projenin ekonomi politiği oturumunda söz alan Başkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Emek, anlatılmayan bir projeyi anlamaya çalıştıklarını vurguladı ve “Süveyş Kanalı 100 liraya mal olur dendi, 2 milyon oldu. Panama 100 denmişti, 300 oldu. Kanal kazılmaya başlandığında ne çıkacağını bilmiyoruz. Maliyetlerin hepsi temenniden ibaret. Bakkal hesabı gibi iş yapılıyor. Yap-İşlet-Devret de karşılaştırmalı maliyet hesabı yapılmalı” diye konuştu.

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayfer Bartu Candan ise Kanal İstanbul’un arazilerin istimlak edilmesi anlamına geldiğini söyledi: “Kanal İstanbul projesi altı ilçeyi kesen bir proje ve buradaki birçok arazi orman ve tarım arazisi. Proje istihdamı bu bölgedeki insanları olumsuz etkileyecek. Her insan her projeden aynı biçimde etkilenmiyor. Burası o kadar büyük bir alan ki, herkesin istihdam olanakları, sınıfları, meslekleri, eğitim düzeyi ve hayattaki imkanları birbirinden farklı. Daha güneye, Küçükçekmece taraflarına geldiğimizde daha çok organize sanayi bölgelerinde çalışan bir nüfus görüyoruz. Daha kuzeye gittikçe eğitim seviyesi ve gelirin daha düştüğü, tarımla geçinen; ekip, biçtiği ürünlerin yüzde 80’ni kendi tüketen çiftçileri görüyoruz. Kanal İstanbul demek, bu arazilerin istimlak edilmesi demek ve geçimlerini buradan sağlayan çiftçilerin geçim kaynaklarından vazgeçmeleri demek. Sosyal Etki Değerlendirme raporu zaten bu durumu belgeliyor.”

Dolgu alanı planı yasal değil, ekolojiyi etkileyecek

Projeyle ilgili önemli konulardan biri de Marmara Denizi’ni nasıl etkileyeceği. İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahsen Yüksek, Marmara Denizi’nin ekosistemi hakkında bir sunum yaptı ve şunları söyledi: “Marmara Denizi  tarihten bu yana daima hep önemli bir deniz olmuştur. Marmara’nın üretkenliğini akıntı sistemi sağlamaktadır. Tuzluluğu farklı iki yoğunluktaki suların karışmasıyla Marmara iki tabakalı bir şekilde hayat bulmaktadır. Bu sistemin yanında bir de insan etkisi söz konusudur. Türkiye nüfusunun oldukça önemli bir kısmı Marmara etrafında kümelenmiştir. Bu da deniz üstünde daha fazla baskı oluşturmaktadır. Zaman zaman basında gördüğümüz denizin renginin değişmesi, balık ölümleri gibi haberler denizin ‘Artık can çekişiyorum’ uyarısıdır”

Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Derin Orhon ise su havzalarının karşı karşıya kaldığı tehlikeyle ilgili “Bütün bilim insanları toplandık, ‘Niye kanal yapılmasın?’ diye düşünüyoruz. ‘Niye yapılsın?’ sorusuna ise cevap veren yok. ÇED raporu var. Ancak raporda Kanalın İstanbul’a ve doğaya olumsuz etkileri göz ardı ediliyor. Karadeniz kirli bir deniz. Kanal’ı bölge bölge inceledim. Karadeniz’in kiri, Kanal ile Marmara’ya gelecek. Bu kanal yapılırsa İSKİ’nin arıtma falan yapmasına gerek yok. Zaten yapamaz. Karadeniz’e de bir dolgu düşünülüyor. İnci gibi sahiller yok edilecek. Hafriyat ile dolgu yapmak yasa ile yasaklanmıştır. Bu dolgu alanı planı yasal da değil bu anlamda. Yine bu dolgu gevşek toprak olduğu için çökecektir de. Kanal ile birlikte Trakya’nın göbeğinde kalıcı bir tuzlu su alanı oluşturulmuş olacak. Bu da yer altı yer üstü tüm ekolojiyi büyük oranda etkileyecek. Yine kanal ile birlikte İstanbul’un nüfusu az 2 milyon artacak. Ayrıca su kaynaklarımız da yok oluyor. Sazlıdere Barajı tamamen gidiyor, Terkos’un büyük kısmı etkileniyor. Tamamında tuz oranı artıyor. Su kaynakları, proje ile ciddi zarar görüyor. Su havzalarının korunması hakkında da yönetmelik var halbuki. Hem Orman ve Su İşleri Bakanlığının hem de İSKİ’nin yönetmeliği bunu söylüyor” diye konuştu.


 


ARŞİV