Geçtiğimiz ay hayata veda eden Kadıköylü araştırmacı-yazar Dr. Müfid Ekdal’ın “Kapalı Hayat Kutusu Kadıköy Konakları” adlı kitabından bir yazıyı sizlerle paylaşıyoruz. Dr. Ekdal, bu yazısında, Gazete Kadıköy’ün 10 yıl süreyle hazırlandığı Feneryolu’ndaki tarihi binasının geçmişi hakkında da bilgi veriyor. Bu yazı vesilesiyle Gazetemizi yazdığı yazılarla renklendiren Dr. Ekdal’ı rahmetle anıyoruz....
Haydarpaşa’dan kalkan tren Feneryolu’nda makas değiştirdikten sonra istasyon binasının arkasından, bugünkü sabit pazarın bulunduğu yerden ve Bağdat Caddesi’nden geçip Ayanoğlu Caddesi’ni boydan boya takip ederek Fenerbahçe’deki tren istasyonuna ulaşırdı. Bu hatta Fenerbahçe tren yolu denirdi. 1850’li yıllarda Kadıköy’ün mesire yerlerinden biri olan Fenerbahçe’ye ancak yürüyerek veya at arabasıyla gidilebiliyordu. Varlıklı Levanten bir zümre bu yöne yerleşmeye, yazdan yaza gelip oturdukları villaları yaptırmaya başlamışlardı. Bu ulaşım eksikliğini gören Sultan Aziz daha önce de sözü edildiği gibi, 1872 yılında bir Avusturya firmasına Fenerbahçe demiryolunu yaptırarak sadece yazları işleyen bu hattı halkın hizmetine açmıştı.
"DELİ FUAD PAŞA ARAZİYİ 1900 YILINDA SATIN ALDI"
Deli Fuad Paşa (1835-1931) İncirköylü Müşir Hasan Paşa’nın oğluydu. İlköğrenimini Mısır’da yaptıktan sonra ortaöğrenimini İstanbul’da tamamlayarak tekrar Mısır’a dönüp Harp Okulu’nu bitirmiş ve albaylığa kadar yükselmişti. İstanbul’a gelen Albay Fuad, Osmanlı ordusunda görev almış, 1872’de Arnavutluk ve Kerkük’te çıkan isyanları bastırmış, Karadağ cephesinde ve Osmanlı-Rus Savaşı’nda kumandanlık yaparak müşirlik rütbesine yükselmişti. Bu yıllarda Osmanlı tahtındaki 2. Sultan Hamid’e yaverlik yapan Fuad Paşa’nın Avusturya ve Rusya sefirliğine atandığını görüyoruz. Paşa İstanbul’a döndükten sonra hiçbir zaman beğenmediği Sultan Hamid idaresini tenkit etmeye, bu kanaatlerini çekinmeden söylemeye başlayınca sarayın sıkı takibine alınmış ve adeta nefes alamaz bir hale gelmişti. Günün birinde jurnalcilerle Fuad Paşa’nın arasında çıkan silahlı bir çatışma dallanıp budaklanarak padişahı devirme şeklinde manalanmış ve Fuad Paşa mahkemeye verilmişti. Çıkan karar idamdı.
Ancak Sultan Hamid bu cezayı sürgüne çevirerek Fuad Paşa’yı Şam’a sürgüne gönderdi. Fuad Paşa’nın Şam’daki sürgün hayatı kesintisiz altı yıl sürdükten sonra ancak 1908 yılında Meşrutiyet’in ilanıyla İstanbul’a dönebildi. Fuad Paşa, Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda ayan azası olmuş ve Balkan Savaşı’nda Çatalca’ya kadar gelen Bulgar ordusuna karşı ikinci müdafaa cephesini kurmuştu.
Fuad Paşa milliyetçi bir insandı. Anadolu’da başlayan Kurtuluş hareketini desteklemiş, Sivas Kongresi’nin muhtırasını Sultan Vahideddin’e vererek Damat Ferid kabinesini düşürmüştü.
Hayat hikâyesine çok kısa olarak değindiğimiz Fuad Paşa evvelce sınırlarını çizdiğimiz araziyi 1900’de satın alarak hiçbir zaman bitmeyen, bitenlerin de bazılarını beğenmeyip yıktırdığı inşaatlara başlamıştı.
"DEMİRYOLU YAPILIYOR"
Feneryolu’na giden tren hattı yapılırken düşük olan arazi doldurularak seviye ayarlandığından Fuad Paşa’nın 1900’de aldığı arsa hattan biraz alçakta kalmıştı. Demiryoluna paralel yaptırılan parmaklıklı duvarın iç tarafındaki bahçeye iki sıra kestane ağacı dikilip ceviz büyüklüğünde taşlar dökülerek yol yapılmıştı. Bahçeye yapılan serpantin biçimindeki çok uzun, kıvrımlı, ortasında bir adası olan ve son kısmındaki oldukça geniş havuza, yapay kayalardan sular akardı. Bu büyük ve uzun havuzun derinliği bir adam boyundan fazlaydı. Bazı yerlerine ağaç taklidi beton körüler yerleştirilmiş, havuzun ortasındaki adaya renk renk mevsim çiçekleri dikilmişti. Paşa ve aile bireyleri havuzda motorla gezerlerdi. Fener-Kalamış Caddesi’ne yakın köşeye projektör kulesi yapılmıştı. Geceleri bir jeneratör çalışarak tüm bahçeyi ve civarı aydınlatırdı. Projektör kulesinin yanında bir Çin köşkü vardı. Ustaca yapılmış bu köşk bir mihver üzerine yerleştirilmişti. Her cephesi başka desenlerle süslü olan bu köşkü Paşa’nın adamları zaman zaman kalın sopalar sokarak kendi ekseni etrafında döndürürlerdi.
Arabaları, atları, ahırları, yan yana yapılmış personel odaları olan köşke Fuad Paşa Ailesi yazdan yaza otururdu. Fransız bir bahçe mimarı ve yardımcıları bahçeyi düzenlemekle görevlendirilmişlerdi. Fuad Paşa bahçenin ortasına çok büyük bir bina yapmaya kara vermiş, taş bina ortaya çıktıktan sonra, bir sebeple yarım kalan üzeri geçici olarak bir çatıyla kapatılmıştı. Bahçe ve binalar kısmen tamamlanınca Paşa, civar halkı davet ederek dondurma, şerbet, limonata ve kurabiye ikram etti.
Mükemmel Fransızca ve Arapça bilen Fuad Paşa, çocuklarını Saint Joseph Lisesi’nde okutmuştu. Savaşlarda gösterdiği cesaret ve ataklığı sebebiyle adı “Deli”ye çıkan Fuad Paşa aynı zamanda sözünü esirgemeyen bir adamdı. Halk arasında “Hünkâra bile kafa tuttu!” diye söylenirdi. Kimse yalnızca Fuad Paşa demez, mutlaka lakabıyla anılırdı. Bağdat Caddesi ile Kadıköy gazetesinin çıktığı, bir sanat eseri kadar güzel bina arasındaki yola hala mevcut olan ve sayıları gün geçtikçe azalan kalın çınar ağaçlarını Deli Fuad Paşa diktirmişti. Bahçe kapısının girişinde bulunan iki katlı, üstü teraslı binada ilk zamanlar askerler sonraları bekçiler oturtulmuş, böylece köşkün emniyeti sağlanmıştı. Binanın altından geçen Borudan temin edilen su devamlı akar, bahçenin su ihtiyacını karşılar, havuzu doldururdu. Fakat bu suyun nereden geldiğini kimse bilmezdi. Bahçe duvarının yanından geçen tren hattının sol tarafına Deli Fuad Paşa’nın kızı Münevver Hanım için yapılan, zemin katı hariç üç tam katlı, ahşap, beyaz boyalı bir ev vardı. Önü mermer merdivenli, pencereleri panjurlu, saçakları ve balkon korkulukları oymalı yapı küçük bir saray yavrusu görüntüsündeydi. Köşkün etrafı yüksek duvarlarla çevrilmişti. Civarda başka aile olmadığı için Fuad Paşa’nın ve İshak Paşa ile evli olan kızı Münevver Hanım’ın yaşantısı herkes tarafından ayrıcalıklı olarak bilinirdi.
"HASAN AMCA FUAD PAŞA'YI ANLATIYOR"
“Ben, Sultan Hamid’in en çok hışmına uğrayanlardan biri olmama rağmen sizlere şunu söylemek isterim. Sultan, Osmanlı İmparatorluğu’nun artık çökeceğini anlamış, hiçbir şeyin bunu durduramayacağına da inanmıştı. Fakat bu feci akıbetin kendi döneminde değil, sizlerin elinden olmasını istedi. Emrinde Birinci Ordu gibi iyi yetişmiş bir kuvvetin bulunmasına rağmen etrafındakilerin bütün yalvarmalarını dinlemedi ve Hareket Ordusu’na karşı koymadı. Adeta tahttan indirilmesini kendi istedi ve işin vebalini sizlere bıraktı.” Deli Fuad Paşa’nın çocuklarından biri olan Hulusi Fuad Togay, Saint Joseph Lisesi’ni ve tıp fakültesini bitirerek doktor olmuştu. Bir yıl kadar doktorluk yapan Hulusi Fuad Bey hariciye mesleğini seçip, hekimlikten ayrıldı. Mahmut Muhtar Paşa’nın kızı Emine Hanım’la evlenip önemli devletlerde Türk elçiliği yaparak kariyerinin zirvesine ulaştı. Eşi Emine Hanım da ana dili gibi beş lisan konuşurdu. Gittikleri ülkelerde Türkiye’yi en iyi şekilde temsil ettiklerine dair herkes tarafından bilinen bilgiler vardı.
"YABANCI ASKERLER FENERYOLU'NDA"