Denizler nasıl kurtulur?

Deniz kirliliğin nedenleri, çözüm yolları ve balıkçılığın güncel sorunları tartışıldı

28 Haziran 2018 - 09:20

Kadıköy Belediyesi’nin bu sene ikinci kez düzenlediği Kadıköy Çevre Festivali sona erdi. “Marmara Denizi’ndeki kirlilik ve biyolojik çeşitlilik” temasıyla düzenlenen ve 68 çevre örgütünün katıldığı 4 gün süren festivale 28 bin kişi katılmıştı. Prof. Dr. Saadet Karakulak (İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekan Yrd.) Gökhan Karakaş (Milliyet Gazetesi Muhabiri), Serco Ekşiyan (Geleneksel Balıkçılık Derneği), Metin Karadağ (Derinlere Saygı Dalış Topluluğu Başkanı) İlyas Torlak(İstanbul Balık Üreticileri Koop. Başkanı) ve Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu’nun (İTÜ Kimya Mühendisliği) katıldığı “Geçmişten Geleceğe Denizlerimiz” panelinde festivalin ana teması olan deniz kirliliği ve azalan balık türleri uzmanlar tarafından tartışıldı.

“KIYILARDAKİ YAPILAŞMA TEHLİKE YARATIYOR”

Moderatörlüğünü Gökhan Karakaş’ın yaptığı panelin açılış konuşmasını Prof. Dr. Saadet Karakulak gerçekleştirdi. İstanbul’un geçmişten bugüne balık avcılığında önemli bir yere sahip olduğunu ifade eden Karakulak, son dönemlerde yaşanan çevresel sorunlarla birlikte Marmara Denizi’ndeki balık ve diğer canlı türlerinin azaldığına dikkat çekti.

Balıkların azalmasına etki eden diğer bir faktörün de  deniz kirliliği olduğunu söyleyen Karakulak bu iddiasını şu şekilde açıkladı: “Hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan sanayi atıklarının ve kanalizasyonun doğrudan denize dökülmesi, deniz çöplerinin varlığı canlı yaşamını tehdit ediyor. Özellikle plastikler parçalanarak mikro plastik olarak besin zincirinin en altında yer alan zooplanktonların vücutlarına girmekte, zooplanktonla beslenen balıklara geçmekte ve besin zincirinin en üstünde yer alan biz insanlara kadar ulaşmaktadır.”

Kıyılarda yapılan dolgu alanlarının da balıkların üreme alanlarının bozulmasına yol açtığını söyleyen Karakulak, Yassıada’da  yapılan otel inşaatının ada civarında yaşayan birçok mercan türünün ölmesine yol açtığını ekledi. “Kıyısal alanlar, ada civarları biyo-çeşitliliğin en yüksek olduğu alanlardır. Mutlaka korunması gerekir.” diyen Karakulak, şöyle devam etti: “Bildiğiniz gibi son yılların en büyük sorunu olan küresel iklim değişikliği deniz ekosistemini de olumsuz etki etmektedir. Sıcaklık artışından dolayı akıntı sistemlerinde PH, tuzlulukta değişmeler görülmekte, buna bağlı olarak balıkların göçlerinde üreme periyotlarında değişim söz konusudur. Balıklar bizim ortak mirasımız gelecek nesillere bunları bırakabilmek için gerekli özeni göstermeliyiz.”

BALIKÇILAR NE DİYOR?

Karakulak’tan sonra sözü uzun yıllardır denizde balık avlayan İlyas Torlak aldı. Türkiye’de balıkçılık alanında ciddi bir uygulamanın söz konusu olmadığını ifade eden Torlak, balıkçıları temsil eden bir kurumun olmamasının da büyük bir eksiklik olduğunu söyledi.

Yasa dışı, kayıt dışı ve aşırı avcılık nedeniyle balık türlerinin bilinçsizce avlandığını söyleyen Torlak, balıkçıların sorunlarını şöyle özetledi: “Bu sorunlara mani olunamayınca, bu ülkenin denizlerindeki balık stokları ve balıkçılık sorunlu hale geldi. Kayıt dışı avcılık daha çok maddiyata dayanıyor. Neden balıkçı kayıt dışını tercih ediyor? Balığa yeteri kadar talep olmayınca, belirli bir fiyatta olmayınca, arz-talebe göre fiyat olunca, balıkçı belirli bir kazanç elde edemiyor. 2004 yılında biz mazotu 400 kuruşa alırken, bir kasa istavritin fiyatı 100 liraydı. Biz o zaman bir kasa balıktan 250 litre mazot alıyorduk. Aradan 14 yıl geçiyor, istavritin kasası yine 100 lira ama 25 litre mazot alıyoruz. Yasa dışılığa gelirsek, balıkçılığın belirli bir yapılanması olmadığı için, denetleme çok zayıf.  En çok denetleme denizlerde oluyor ama İstanbul gibi bir metropolün balık halinde yasa dışı balık satılıyor. Aşırı avcılıkla ilgili şunu söyleyebilirim;  merkezi yönetim Avrupa’nın en güçlü balıkçı filosu bizde diyor ama kontrolsüz güç, güç değildir. Denizlerde ortalama 100 kilo balık stokları varsa, belki de 1000-2000 kilo avlayacak kapasitede balıkçı filosu var. İstatistiklerde 18.000 ruhsatlı tekne görünüyor ama ruhsatsızlarla beraber belki de 20-30 binlerde. Bu denize bu balık dayanmaz. “

“Üç tarafı 4 denizle çevrili bu ülkede balıkçılık bakanlığının kurulması, balıkçılık kanunlarının oluşturulması şart oldu. Bu olmazsa insanlar en temel gıdalarını kaybedecek. Balıkçının koruma altına alınması, ekonomik özgürlüğünün sağlanması gerekiyor.”

PLASTİKLERDEKİ TEHLİKE!

Prof.Dr. Filiz Karaosmanoğlu da denizlere atılan plastik ve diğer tehlikeli atıkların Marmara Denizi’ni nasıl kirlettiğine dikkat çekti.  Plastik ürünlerinin hayatımızı kolaylaştırdığını ancak bilinçsiz kullanıldığında büyük sorunlar yarattığını söyledi.

Plastikleri ikiye ayırmak gerektiğini ifade eden Karaosmanoğlu, “İlki görülen plastiklerdir. Su şişeleri ya da otomobil lastiği gibi şeyler ömrünü bitirince atık plastik olur. Yasal mevzuata uygun bir şekilde toplanması ve geri dönüşüme gitmesini isteriz.  Bir de kozmetik ürünlerinin, temizlik ürünlerinin içinde mikroplastik dediğimiz, saç telimizden daha küçük plastikler vardır. Bunlar yüzümüzü yıkadığımızda, temizlediğimizde suya geçer. Su döngüsüne girmeye başlar. Bunun yanı sıra halı sahalardan, otomobil lastiklerinden oluşan aşınmalar sonucunda bu küçük plastikler çıkar. Bu plastikler de toprağa ve suya tehlike oluşturur. En sonunda deniz yaşamına gider. Deniz yaşamına gittiğinde tehlike artık devasa olur. Bitkisel ve hayvansal deniz yaşamı içerisinde besin döngümüzün içine girer ve en sonunda Malta Adası’na atılmış bir plastik şişeden kaynaklı mikroplastik, Moda’daki bir balık lokantasında bize gülümsüyor olabilir.” diye konuştu.

Birleşmiş Milletler rakamlarına göre, yılda 500 milyar plastik poşet kullanıldığı bilgisini paylaşan Karaosmanoğlu, şöyle devam etti: “Her dakika, 1 milyon plastik şişe satın alıyoruz. Okyanusları her yıl 8 milyon ton plastik kirletiyor. Her 1 dakikada okyanuslara çöp kamyonu kadar plastik atık karışıyor. Son 10 yılda geçen yüz yıl toplamından daha fazla plastik üretildi, atık plastikler de tüm atıkların yüzde 10’unu oluşturuyor. Bunlar çok ciddi rakamlar. Biz bunları kullanacağız ancak yaşam ömrü üstünde beşikten mezara bizim bunları takip etmemiz gerekiyor. İşte bu nedenle BM bu sene diyor ki “plastik kirliliğini azaltalım, bununla savaşalım.”

 “EĞİTİMLE ÇÖZÜLEBİLİRİZ”

Denizlere Saygı Derneği’nden Metin Karadağ ise 30 yıldır denizde dalış yaptığını bu nedenle denizlerdeki değişime canlı olarak tanıklık ettiğini söyledi. İnsanların diğer canlıların yaşamına saygı duymayarak yaşamını sürdürdüğünü söyleyen Karadağ, “Dünyanın sonunu getiriyoruz demek çok yanlış. Biz burada yaşayan canlılardan sadece bir tanesiyiz. Maalesef diğerlerine olan saygımızı çok kaybettik. Denizlere saygı göstermemek, insan yaşantısını çok sıkıntıya sokacak bir olay. Biz sadece bugün için değil, gelecek için de yaşamak zorundayız.” dedi.

“Denizlerin kirletilmesinin ve balık türlerinin yok olmamasın önüne ancak eğitimle” geçebiliriz diyen Karadağ şöyle devam etti: “30 sene önce başladığımızda ne görüyorduk, şimdi ne görüyoruz? Girdiğimiz ortamlardaki canlı azalmasını, su kirliliğini, görüş azalmasını önemli ölçüde değerlendirebiliyoruz. Ne yapabiliriz? En önemli şey eğitim. Balıkçılıkta da eğitim gerekli. Ege’de dinamit kullanarak balık avlar insanlar. Orada ölen canlının belki 20 de 1 ini toplayabilir çünkü geri kalanının o an itibariyle bir ekonomik değeri yoktur. Kendi atıklarımızı ayırmaktan başlayarak çevremizi temiz tutmalıyız. Kumsaldaki deniz yıldızı hikayesini unutmadan, önümüze çıkan deniz yıldızını denize atmakla yükümlüyüz.”

DENİZLERDEKİ ÇÖPLÜK

Panelin son konuşmasını Geleneksel Balıkçılık Derneği’nden Serco Ekşiyan yaptı.Uzun yıllardır dalış yapan ve denizlerdeki kirli atıkları temizleyen Ekşiyan, tanıklıklarını şu şekilde anlattı: “Benim ana konum, denize terk edilen avlanma araçlarının verdiği zararları tespit etmek, ayıklamak, temizlemek. Denize terk edilen avlanma araçları büyük balıkçılık gemilerden de oluyor, küçük gemilerden de. Neticede aşağıda kalınca zarar veriyor. Bunu isteyerek yapmıyorlar. Balıkları çevirdikten sonra yukarı alırken takılıyor, koparılıyor. Hem balık gidiyor, hem ağlar aşağıda kalıyor. Bu çöp değil ama çöp oluyor. Eskiden de bu ağlar takılırdı ama çıkarılmaya çalışılırdı. Ağın temini çok kıymetliydi. Şimdi öyle değil.Kalınca ne oluyor? Bu gördüğünüz hayalet ağ. Hayalet ağ nedir? Denizin dibine takılıp koparıldıktan sonra dahi avlanmaya devam eden ağ cinsidir. Biz bu ağı temizlediğimiz zaman bize kızıyorlar. Çünkü buraya bir mendil atarsanız, engelleri örtmüş olursunuz. Ağ geldiği zaman takılmaz, üstünden geçer. Eskiden de ağ takılırdı ama eskiden ağlar pamuktu, sentetik değildi. Gemi boyları da küçüktü, ağların kapasitesi daha azdı. Bu öyle bir hale geldi ki, derinlikleri de çok arttı. 30-40 metre derinlikteki yerlere 120 metre ağ bırakılıyor. Bu yalnızca bizim sorunumuz değil, uluslararası bir sorun. Dünyada okyanuslara, denizlere terk edilen balıkçılık ağlarının ağırlığı 640 bin ton. Bu Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) nun yazısı. Bir de Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın yazısı.”


ARŞİV