Balkondan sofraya domates, biber, patlıcan...

On yıldır evinin balkonunda sebze yetiştiren resim öğretmeni Bekir Bolat ile balkon bahçeciliğini konuştuk

06 Şubat 2019 - 09:54

Son yıllarda tüketim malzemelerine yapılan zamlarla beraber temel gıda ürünlerinin fiyatları da giderek artıyor. Öyle ki kış sebzelerinin fiyatı bile vatandaşın bütçesini zorlar hale geldi.

Marketlerde satışa sunulan domatesin fiyatı 15, patlıcanın 20, biberin fiyatı ise 19 TL. Hal böyle olunca hem tarımda kimyasal ilaçların denetimsiz kullanımına yönelik endişeler hem artan fiyatlar nedeniyle özellikle büyük şehirlerdeki tüketiciler, gıda topluluklarından ve kooperatiflerden alışveriş yapmayı tercih eder hale geldi. Ancak başka bir çözüm yolu seçerek; evinin balkonunda, bahçesinde ya da terasında sebze yetiştirenler de var.  Faklı alternatiflerle gıda sorununa çözüm arayan biri de Bekir Bolat. 10 yıldır evinin balkonunda sebze yetiştiren Bolat, aynı zamanda atalık tohumları da ihtiyaç sahiplerine gönderiyor. Bolat ile alternatif gıda üretimini ve bunun için gerekli koşulların neler olduğunu konuştuk.

Ne zamandır sebze tohumlarını ekip dağıtıyorsunuz?

Sanırım on yılı geçti, ama bu on yıl içinde imkânlar çok da gelişmedi. Mesela bir bahçem yok hala. Benim gibi Anadolu’nun küçük bir ilçesinde, bahçeli evde büyümüş birinin duyacağı en büyük hasretlerden birisi toprakla buluşmak. Bu çok üzücü bir durum. Aslında bütün hikaye üniversitede başladı. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim öğretmenliği mezunuyum. Bölümümüzde Ders Belgeliği adında bir oluşumun Belgelik Ağaçları ekibindeydim. Doğayı daha iyi tanımak, doğa-sanat ilişkisini anlamak ve öğretmen olarak gittiğimiz okullarda çocuklara sanatı ve doğayı sevdirmek adına bir alt yapı hazırlığıydı aslında. Tohumlarla olan münasebet oradan aldı yürüdü diyebiliriz.

Sebzeleri ilk olarak nerede yetiştirmeye başladınız?

Yeldeğirmeni’nde oturduğum zamanlar evimizin balkonunda başladım ilk olarak. Balkonda bitkilerle saatler geçiriyordum. Önceleri saksılarda yetiştirmeye başladım, sonrasında çoğaltmaya döndü iş. Çoğalttığım fideleri arkadaşlarıma ve isteyen herkese veriyordum. Sebze yetiştirmek isteyen ve imkanı olanlar sezon başı sorar oldu. ‘Var mı bu sene domates?’ diye sorular gelince hoşuma da gitti tabii ki.

Tohum çimlendirmek için en güzel yöntem viyoller. Çiçekçilerde ve yapı marketlerde çok uyguna satılıyor. Viyoller çok yer kaplamadığı için fideleri derli toplu birarada tutabiliyorsunuz. Ama konu fideyi büyütme ve mahsul alma olunca balkonda işler pek iyi gitmedi. Bunun nedeni aslında teknik sebepler.

Şehirde yaşayan birisiniz ama değişik yollar aramaya giriştiniz. Bu şehirde yaşayan ama sağlıklı ve ucuz gıda tüketmek isteyenler ne yapmalı?

Evde her sebze rahatlıkla üretilebilir diyemem, deneyimlerimle yaşadım gördüm bunu. Bazı sebzelerin farklı gereksinimleri var, eğer bu koşullar sağlanamıyorsa bir aileyi doyuracak kadar sebze yetiştirmek pek mümkün görünmüyor. Biber, marul, maydanoz, çilek, nane, roka, tere, çeri domates gibi bitkiler saksıda yetiştirmeye müsait. Ama patlıcan gibi derin köke ihtiyaç duyan bitkileri bahçelerde yetiştirmek daha doğru. Teras ya da iyi güneş gören büyük balkonlarda toprak kapasitesi yüksek olan saksılarda verim bir noktaya kadar alınabilir. Başarabilenler varsa ne mutlu. Bence en önemlisi çocukları ve diğer aile fertlerini bilgilendirmek ve ilgi alakalarını yüksek tutmak. Tarımdan gelen kadim bilgiler giderek yok oluyor, bunun toplum olarak önüne geçmeliyiz.

“İYİ GÜNEŞ ALMALI”

Verim almak için gerekli koşullar neler?

Öncelikle iyi güneş alması şart. Saksılar herhangi bir toprakla değil, verimli güzel toprakla doldurulmalı, hatta doğal gübre desteği ve fazla gelen suyu tahliye edecek drenajı yapılmalı. Viyollerde çimlenen tohumlar yeterli boya ulaştığı zaman dikimi yapılır ve düzenli sulanır. Açan çiçeklerinin döllenmesi için rüzgara, arılara ve çeşitli böceklere ihtiyaç var, saksıları da onların kolay ulaşabileceği yerlerde  konumlandırmak gerekiyor. Harika güneş gören kapalı bir balkonunuz varsa bitki yetişiyor ama açan çiçekler meyveye dönüşemiyor. Onuncu katın kapalı balkonundansa ana toprağa yakın olan açık bir balkonu tercih ederim.

Bu konuyla ilgili çeşitli web sitelerinde eğitici videolu uygulamalar var. Gerçekçi olanları takip etmek faydalı olabilir.

Doğal ve sağlıklı gıda tüketimi ve üretimi için nasıl alternatifler yaratılabilir?

İşte asıl konuşulması gereken konu bu. Balkonlarımız müsait değil ve bahçelerimiz yoksa yerel yönetimlerin halka sunduğu sahici hobi-tarım bahçelerinin artması, bahçeli site ve apartmanların uygun köşeleri, hatta park, bahçe, koru ve okullarda kontrollü alanların yaratılması ileride gündeme gelecek gibi görünüyor. Buna şimdiden hazırlık yapmak gerektiğini düşünüyorum. İnsanoğlu marketlere ve pazarlara gebe kalmamalı, kendi ürününü üretebilmeli, üretemese bile bir gün ihtiyaç duyduğunda nasıl yapacağını bilmeli, kendini güncel tutmalı.

Evlerinde hala çıkan bütün atıkları tek çöpte toplayan aileler var. Halbuki mutfak atıklarımızın bir çoğu organik atıktır ve kısa sürede toprakta geri dönüşüme uygundur. Organik atıkları kompost yapmak, bahçelerin verimini artırmak ve mevcut çöp hacmimizi azaltmak adına harika bir çözüm değil mi?

Son olarak, tabii ki hakiki tohuma kolay ulaşabilmek insanlara belki zor geliyor. Pazardan, marketten aldığımız mevye ve sebzelerin tohumlarına bu saatten sonra güvenemeyiz. Bu işi gönülden yapan STK’lar ve bireyler var. Bu kişilerle iletişimde olup tohum takaslarına girilmeli, ücretsiz gönderenlerden edinilmelidir. Edinilmekle kalmayıp tohumları çoğaltmak ve geleceğe taşımayı şart görüyorum.

Son zamları nasıl değerlendiriyorsunuz, patlıcan ve biberin fahiş fiyatlara satılması ne anlama geliyor, bu fiyatlar normal mi?

Eskiden turfanda sözcüğünü çokça duyardık. Bahsi geçen ürünlerin turfanda olmadığını düşünerek fiyatların yüksek olduğunu düşünebiliriz. Temelinde başka sıkıntıların olduğunu artık görmek gerekiyor. Bir vatandaş ve tüketici olarak şunları sorguluyorum. Biz bu noktaya nasıl geldik? Tarım memleketi olan ülkemizde neden bu yokluğu çekiyoruz? Geçen senelerin unutamadığım bir haber vardı. Ülke nüfusunun yüzde 92’sinin şehir ve ilçelerde yaşadığını söylüyordu haber. Geriye kalan yüzde 8’inin köy nüfusu olması başlı başına büyük bir problem değil mi bu ve sadece beni mi rahatsız ediyor? Ülkedeki nüfus dağılımı probleminin getireceği sorunların takibi yapılmıyor mu?

Eskiden köylü milletin efendisiydi, şimdi ülkede köylü kalmadı diyebiliriz. Asıl tarımı yapacak insanlar büyük şehirlerde uzmanı olmadığı işlerde çalışıp yaşam savaşı veriyor. Yerini de kimlerin aldığı malum. Hallerdeki düzenin de sorgulanması ve acilen çözüm bulunması gerekiyor. Köy mahsulü dediğimiz gerçekten organik ürünler şimdi raflarda uçuk fiyatlara pazarlanıyor. İnsanlık tarihi boyunca tarımın yerini hiç bir şey almamışken bizler neden tarımdan vazgeçtik anlamakta güçlük çekiyorum. Dünyanın geleceğinin tarımsız olamayacağını öngöremiyorsak doğa bize bunu ustaca öğretecektir.


ARŞİV